*İlayda Yılmaz
25 Kasım’a giderken erkek şiddetine karşı kadınların kampüsteki mücadelesini YTÜ’den bir öğrenci ile konuştuk
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olan 25 Kasım’a giderken, İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’in katledilişinin öfkesi ve acısı Türkiyeli kadınların yüreğinde hala taze.
İkbal ve Ayşenur üniversite öğrencisi 19 yaşında iki kadındı, katil erkek Semih Çelik tarafından aynı gün vahşice öldürüldüler. Katledilmeleri ardından onlarca okulda kadın öğrenciler eylemler organize etti. Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) öğrencisi Deniz Odabaşı ile üniversitesinde gerçekleşen eylemler ve kadın mücadelesi üzerine konuştuk.
“Bizi ancak kadın dayanışması yaşatabilir”
Üniversitelerde eylemler yapılmasının kıymetli ve zarari olduğunu söyleyen Deniz, YTÜ’deki eylem kararı sürecini şöyle anlattı:
“Okuduğum üniversitede çok hızlı bir şekilde bu konu üzerinden bir whatsapp grubu oluşturuldu ve linki elden ele yollandı. YTÜ’de eylem günü için çok sıkı hazırlıklar gerçekleştirildi, kulüplerin yayımladığı bildiriler de bu eylemin kalabalık geçmesini kesinlikle etkiledi. Hatta ortak bir bildiri yayımlandı. YTÜ üzerinden konuşacaksak zaten kulüpleri bu konularda es geçmemek gerektiğini düşünüyorum çünkü kulüpler özelinde aktif bir okuluz. Pek tabii bunlar tali sebepler bence. Eylemin bu kadar güçlü geçmesinin sebebi biz kadın öğrencilerin öfkesi, her okulda da eylemlerde görülen bu. Hepimizin erkek tehdidi altındayız ve bunun için ses çıkarmak zorunda hissediyoruz. Kendi okullarımızda, 25 Kasım’da 8 Mart’ta bu yüzden sokakları kuşatıyoruz. Bizi ancak kadın dayanışması yaşatabilir.”
YTÜ öğrencileri eylemde İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını protesto ederek, 6284’ün uygulanması taleplerini yükselttiler. Deniz sloganların belirlenmesine dair şunları paylaştı:
“Sloganlarımız Whatsapp üzerinden ortak bir karar neticesinde iletildi. Başlıca sloganımız, ‘Öfkeni diri, başını dik, kız kardeşinin elini sıkı tut’ şeklindeydi. İstanbul Sözleşmesi’nin de altını çizmek, 6284’ü herkese anlatmak da başlıca görevimiz oldu. Kadın cinayetleri politiktir çünkü şu an İstanbul Sözleşmesi ve 6284 uygulanıyor olsaydı, kız kardeşlerimiz yaşıyor olurdu. Kadını, lubunyayı koruyan yasalar uygulanmazsa, kaldırılırsa, failler hakkıyla cezalandırılmazsa, henüz katil olmamış erkekler de cesaret bulur ve kadınları sokak ortasında döver, öldürür. Kadın cinayetleri önlenebilir, bunun adımlarını yasa yapıcılara ve uygulayıcılara biz kadınlar mücadelemiz ve dayanışmamızla attırabiliriz.”
“Alanlarımızı, yaşamlarımızı savunmak için direnmek zorundayız”
Deniz, bu eylemselliklerin süreğen olması, üniversitelerde kadın dayanışması ve mücadelesinin artmasının nasıl mümkün olacağı sorumuza ise şu yanıtı verdi:
“Kadın mücadelesinin baki kalması geçmişteki yaşanılanları unutmamaktan, sürekli hatırlamak ve hatırlatmaktan geçiyor. Kadın mücadelesinin baki kalması da birbirimize destekle mümkün olacaktır. Mesela üniversiteler üzerindeki tacizi önlemek için okul yönetiminin alacağı aksiyonların takip edilmesi gerekir, önce kendi çevren yani okuduğun okul özelinde hareket edilebilir diye düşünüyorum. CİTOB kurulması için imzalar toplayan ama okul yönetimi tarafından görmezden gelinen mücadelelerde görüyoruz bazı üniversitelerde. Bizim de okulumuzda cinsel tacizi önleme birimi ya da benzer bir oluşum üzülerek söylüyorum ki yok. Fakat aktif bir kadın kulübümüz var. CİTOB için üniversiteli kadınlar olarak adım atmamız gerekiyor. Alanlarımızı, yaşamlarımızı savunmak için direnmek zorundayız.”
Eylemler sırasında okul yönetiminin tavrını ise şöyle anlattı:
“Eylem sürecinde okul yönetimi dürüst olmak gerekirse bizi susturacak bir şekilde üstümüze gelmedi. YTÜ çoğu okuldan bu bakımda avantajlı bir yer. Yalnızca rektörlüğün önünde yapılması gereken konuşmayı YTÜ içerisindeki Festival Alanına yönlendirdi. Gerekçeleri ise çok kalabalık olmamızdı. Festival Alanında okunan bildiriye kimse karışmadı, herkes istediği metni okudu. Rektörün olsun, yönetim kadrosunun olsun bizimle birlikte olmasını tabii ki isterdik. Yan yana yürümediğimiz müddetçe açık bir destek gördük de diyemeyiz bence.”
Eylemler ve kadın dayanışmasının sürdürülebilir olması, her üniversitenin ve her öğrencinin bu mücadelenin bir parçası olmasını gerektiriyor.
Deniz, bu anlamda üniversite yönetimlerinin tutumunun önemli olduğunu belirtiyor ve gerçek değişimin ancak kadınların birleşik mücadelesi ve direnişiyle geleceğini vurguluyor.
Eylemlerin, direnişin; sokaklarda, kampüslerde, yaşam alanlarında, iş yerlerinde sürmesi gerektiğini anlatıyor.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede, toplumsal bir dönüşüm için kadınlar ve lubunyalar hep birlikte mücadele etmek zorundayız. Çünkü ancak kadın dayanışması ve mücadelesi ile gerçek bir değişim mümkün olacaktır.