gençlikseçim

28 MAYIS HER ŞEYİN SONU MU?

Cihangir Heybeli

28 Mayıs’tan sonra yok olan bir gelecek yok ama yok olması gereken bir siyaset tarzı var.


28 Mayıs günü 2. turu sona eren ve Tayyip Erdoğan’ın kazandığı seçim maratonu, muhalif seçmen için tam bir şok etkisi yarattı. Bu şok etkisi sadece Tayyip Erdoğan’ın ilk turda kaybedeceğine olan inancın sonucu değil. Baskı koşulları, seçimi tanımama ve yoğun hile gibi beklentilerin olduğu seçim maratonun, iddialarının ciddi olarak ortaya çıkmadan mevcut iktidarın zaferiyle sonuçlanması da şok etkisini ortaya çıkardı.


İktidarın politikaları ile birlikte son dönemlerde iyice artan ekonomik dar boğaz, özgürlüklerin kısıtlanması gibi birçok başlıktan en çok etkilenen kesimlerin başında gençlik geliyor. Bu durumdan, bir toplumsal kesim olarak gençliğin doğal olarak mevcut iktidarın karşısında konum alacağı, iktidara muhalif olacağı sonucunu çıkartabiliriz. Özellikle Boğaziçi eylemleri ile bu tespitin doğru olduğunu da gördük. Yine doğal olarak seçim sonucundan en çok etkilenen toplumsal kesimlerin başında da gençliğin geleceğini söylemek abes kaçmayacaktır.
Bütün geleceğini bu seçime bağlayan gençler için iktidarın zaferi, kazanan ittifakın karakteri, ekonomik krizin derinleşeceği gibi başlıklar büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Fakat burada iki durumun altını çizmek gerekecek:

  • Gençlerin muhalifliğinin karakteri bizi kurtaracak bir dinamik yaratabilir miydi?
  • 28 Mayıs her şeyin sonu mu?

Gençlik; nasıl bir muhalefet?

Türkiye’de son yıllarda kendisini çokça hissettiren gençliğin muhalif dalgası, hala tam olarak bir alana kanalize olmuş değil. Bu kanalize olma durumu, sadece bir partiye aidiyet duymak anlamına gelmiyor. Aynı zamanda muhalif olduğunuzun, yerine ne koyacağınızın da düşünü kurma, fikrini savunma hali. Bugün gençliğin kendisinin tam olarak böyle bir fikir etrafında toplandığını iddia edemiyoruz. Fakat yine burada fikirsiz, ideolojisiz bir genç toplam olduğunu da söylemek zor.  2014 yılından bu yana ülkedeki açık sağcı propaganda, ülkenin mevcut siyasal ve ekonomik krizinin iktidar dışı kesimlere (Suriyeliler, dış güçler, Kürtler vb.) fatura edilmesi gençler arasında da sağ fikirlerin filizlenmesine sebebiyet verdi. 


Muhalif gençliğin ana motivasyonunun hala AKP karşıtlığı olduğu ülkemizde, son seçim sağcı fikrin gençler arasında ciddi anlamda örgütlendiğini de gösteriyor. Bu durum ise elbette aklımıza temel bir soruyu getiriyor. Gençliğin muhalifliği nereye götürebilirdi?

 Karanlığın yırtılması aslında aydınlığın yol haritası çizildiğinde mevcut olabiliyor. Bugün muhalif gençlik damarının ana aksının hala refleksif bir konum alıyor olması, Özdağ, Kılıçdaroğlu veya İnce her kim olursa olsun bir kurtarıcı aramak hatta “devletin” müdahalesi ile bir geçiş beklentisi ciddi bir siyasetsizlik yayıyor. Aslında her gün siyaset takip eden, siyasete ciddi bir hassasiyet gösteren ama kendisini edilgen bir konumlanışta gören gençliğin öfkesi yönsüz bir şekilde duruyor. Bu edilgenlik hali ise elbette sağ siyaseti besliyor. Türkiye’nin geleceğine yön verebileceğini görmeyen ama kendi geleceğini inşa etmek için adım atmak isteyen gençler aşırı sağcı liderlerin etrafında toplanıyor. 

Gençlik arasındaki bu eğilimin gelecek için büyük bir tehlikeyi gözler önüne seriyor: Seçim sonuçlarının, geleceksizleşen ve yoksullaşan gençleri mevcut ve yeni düşmanlara (göçmenler vb) daha saldırgan hale getireceği. Gençleri, toplumun diğer kesimlerine iyice yabancılaştıran bir faşist ideoloji etrafında toplanmasına sebebiyet verme ihtimali.

28 Mayıs son mu?

28 Mayıs sonrası her şeyin artık bittiği yönündeki karamsar fikir gençler arasında ciddi bir hakimiyet sağladı. Sadece iktidar değil aynı zamanda mevcut muhalefet yapısının, yani toplu bir şekilde düzenin kendisinin bu topraklarda yaşayan hiçbir genci düşünmediği, gençlere bir şey vaadetmediği düşünülmeye başlandı. İlk düşünce yani artık her şeyin bittiği fikri elbette hemen üzerimizden atmamız gereken ölü toprağını oluşturuyor.

28 Mayıs bazı şeyler geri dönülmeyecek şekilde yok etti. Yok olan şey umudumuz değil, yukarıda bahsedilen yönsüz ve reflekssiz muhalefet durumudur. Gençlerin, kadınların ve halkların kurduğu muhalefet bloğunun ortaklaşamadığı bir ülkede, yenilgilerin sadece seçim alanında olmayacağı kesin. Aynı zamanda, başta saydığımız toplumsal kesimler olmak üzere genel olarak toplumsal muhalefetin demokratik ve düzen dışı bir organizasyonu, umudumuzu hiç olmayacak kadar yükseltebilir.

Sağa kayan, düşmanlara karşı bir milli kahramanın ortaya çıkarak ülkeyi kurtarması fikri 28 Mayıs ile değil, Sinan Oğan’ın her faşist siyasetçinin yaptığı veya gelecekte yapacak olacağı tercih ile yani mevcut iktidara dar çıkar ilişkisi kurulan bir ittifak ile bağlanması çökmüştü. 28 Mayıs ise bütün düzen siyasetinin örgütlü bir toplumsal baskı olmadığı takdirde geleceğimize dair pek de bir şey vaad etmediğini gösteriyor. Yazının başında bahsedilen, muhalefetin bir fikrin etrafında hala toplanamıyor oluşu, yaşanan umutsuzluğun en büyük sebeplerinden birisi. Bu halin değişmesi, gençlik muhalefetinin kendini etkin kılacağı alanları inşa etmesi ise imkansız değil. Umudun ise burada yattığı, bu yenilgiden çıkarılacak dersler sonucu geleceğin daha iyi olacağını düşünmek hayal değil.

Sonuç

Yazının sonucu aslında genel önermeden anlaşılıyor. “Sonuç” bölümü ise bahsedilen boşluğun nasıl dolabileceği üzerine bir alt çizme olarak görülebilir. Gençlerin kendi geleceğine dair söz sahibi olması aslında ülkemizde de hakim olan siyaset anlayışının “ortadan kalkması” olacaktır. Bir gencin kendi geleceğini kurtarmak için kollarını sıvayıp büyük partinin kulislerinde dirsek çürütmesi hiçbir şeyin çözümü olmayacak. Çözümün en genel hali elbette siyasetin “profesyonel” olarak değil toplumun genelinde sıradan hale getirilmesi. Sıradan insanların sıradan yaşamlarını etkileyen bir faaliyetin, sıradan insanların alanında olmaması çok büyük bir oksimorun. Genelden özele geçersek, gençlerin kendi kaderini tayini aslında gençlerin kendi sıradan alanlarında siyasetin kendisini örmesi. Muhalif gençliğin kendine dair konuştuklarını çeşitli örgütlenme kanalları oluşturarak veya bunlara katılarak yapması aslında bu muhalif dinamiğinin de manipüle edilmesinin önüne geçecek. Aynı zamanda bu örgütlenme hali farklı insanların ve görüşlerin yan yana gelmesi, yani aşırı sağın beslendiği en büyük kaynak olan “yabancıya düşman olma” alanını da yok etmek anlamına gelecek.

Kısacası 28 Mayıs’tan sonra yok olan bir gelecek yok ama yok olması gereken bir siyaset tarzı var. Gençlerin de diğer toplumsal kesimlerle temas edebileceği ve sağlıklı karar kılacağı bir siyasal tarzın büyümesi ve ana akım siyasete karşı hegemonya mücadelesi vermesi umudumuzun da geleceğimizin de kurucu misyonu olacak.


Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button