depremKahramanmaraş Depremleri

Öğrenciler 6 Şubat Depremlerinin Yıldönümünde Bir Araya Geldi

Emir Sarı

İstanbul Üniversitesi öğrencileri 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde depremden sonraki bir yılda yaşananları konuştu.

İstanbul Üniversitesi öğrencileri, 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde Beyazıt Meydanında bir araya gelerek anma programı ve basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Öne çıkan mesajlar dayanışma ve sorumlulardan hesap sormaydı. Gençlik, depremin yarattığı yıkım ve felaketin altını çizerek yaşanan katliam ve kıyımın, yaşam isteğinin sesi oldu. Çağrı ise yaraların sarılmasıydı.

“Unutmak yok, affetmek yok”

Öğrenciler, “Tıpkı bir yıl önce olduğu gibi, bugün de yaşamlarımıza sımsıkı sarılmak, dayanışmayı büyütmek ve yaşamı yeniden yaratmak için yan yana geleceğiz, örgütleneceğiz. Sömürü ve ölüm düzeninin sorumlularından hesap soracağız” dedi. 

Bunun yanında öğrenciler geçen bir seneyi ve deprem bölgesinin durumunu şöyle değerlendirdi: 

“Hatırlayalım, depremin üstünden daha iki hafta geçmişti, depremzedeler için barınacak yer olmaması, insanların yiyeceğe ve kıyafete erişememesi devletin umurunda değildi. Bunları özellikle, unutmamak için vurguluyoruz çünkü onlar bu katliamın üstünü seçim tiyatrosu ile kapatıp depremi unutturmak istedi. Bugün, yüzbinleri katleden devlet, depremde 130 bin insanı ölüme mahkûm ettiğini kendi ağzıyla da açıklıyor. Katliamın üstünden bir yıl geçmişken, deprem bölgesinde hâlâ su yok. Depremzedeler hâlâ çetin kış günlerini su baskınlarına uğrayan çadırlarda geçiriyor. Bir yangının konteyneri sarması sonucu çocuklar yaşamını yitiriyor. Tüm bunlar olurken devlet, Hatay halkının kendi iradesi ile seçtiği Can Atalay’ın vekilliğini düşürmekle meşgul.” 

Açıklama sırasında “Unutmak yok, affetmek yok, helalleşmek yok!” ve “Katliamın hesabını gençlik soracak!” gibi sloganlar atıldı.

“Asrın felaketi”

Öğrenciler bunların altını çizerken, iktidarın dev aynası olarak ortaya koyduğu “Asrın Felaketi” söylemi aslında depremin üstünden geçen bir senenin nasıl olacağının adını koymuştu. 11 ili etkileyen depremin ardından ortaya dökülen sadece asrımızın felaketi oldu. Öyle ki bu faciada kaç kişi eksildiğimizden bile bir kesinlikle bahsedemezken geçtiğimiz günlerde yerel seçim gündeminde partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tehdidi aslında felaketin kurulumunun da en net kendini gösterdiği yer oldu. 

6 Şubat gecesi yaşanan deprem ile yıkıntıların bize gösterdiği asrımızın gerçekliği olarak rant rejimi ve tüm sistemin bunun üzerine kurulu olduğu olmuştu. Bir iktisadi büyüme aracı halinde ilerleyen inşaat sektörünün ve devletin ranta dayalı işleyişi, barınma ve yaşam hakkının ne denli önündeyse asrımızın gerçekliği de o denli yakıcı bir problem olarak kendini gösterdi. Bu sistem içerisinde insanlar depreme dayanıksız konutlarda ve yapılarda yaşamaya yönlendirildiler. Belki de pek çoğu zaten yaşadığı konutun deprem gibi şartlara uygun olup olmadığını da bilmiyordu. Bunun yanında buna karşı önlem alması gereken belediye, hükümet ve devlet gücü rant etrafında dönen enformel ilişkiler ağının da meşrulaştırıcısı olarak felaketin hazırlayıcısı ve asrın koruyucusu durumunda her zamanki yerini aldı. 

Bedel birkaç müteahhitin üstüne yıkılarak yine meşrulaştırma çalışmaları devam etti. Ancak şunu söylemek gerekir ki asıl sorumlu olan ranta ve kâra dayalı “asır” devam ediyor. Geriye onu gizlemek kalıyor, bunun gizlenmesi için de ortaya konulan söylemler, dev aynaları ve ötekiler. Depremin başından beri kimi zaman yağmacılar, kimi zaman göçmenler, kimi zaman yardım götürenler çeşitli şekillerde suçlandı; iktidardan uzak herkes muhtemel bir öteki olarak bu süreçte karşıya konuldu. Bu çaba, iktidarını ve ranta dayalı kurulumunu devam ettirmek için gerçekliğin üstünü örten muktedirin felaket yönetimi. 

Rezerv alanları

Depremden bir sene sonra konuştuğumuz şeyler ise kapıda görünen İstanbul depremi karşısında alınmayan önlemler. Daha doğru ifadesi ile önlem gibi gösterilen ancak felaketin asıl sorumlusu olan rant sistemine yeniden bir rant kapısı sağlayacak hatta alanları ilksel sermaye birikimi halinde sömürüye uğratacak “önlemler”. Bunun en büyük örneklerinden biri ilan edilen rezerv yapı alanları. Rezerv yapı alanları özellikle İstanbul’da iktidarın önemli sermaye dostu girişimlerinden Kanal İstanbul Projesi bölgesinde yoğunlaşmış durumda, önemli bir kar alanı olarak oluşturuldu. İstanbul için bunun dışında gözle görülür ve elle tutulur projeler duyulmadı.

Deprem bölgesinde ise söz konusu rezerv alanlar ve deprem sonrası çalışmalar, hem ekolojik önemi olan alanları imara açmaya yönelik hem de iktidara yakın şirketleri zengin etmeye yönelik öncelikler taşıyor.  Kurtarma ekiplerinin ve devletin kurumlarının deprem bölgesindeki yetersizliği ve geç kalmışlığı devam ediyor. Son olarak da bölgede yaşayanlar yerel seçimlerde oy vermezlerse içinde bulundukları felaket durumundan kurtulamayacakları tehdidi ile de karşı karşıya bırakıldılar. 

Hatay’da depremin yıldönümü

Hataylı bir İstanbul Üniversitesi öğrencisi depremin yıldönümünü ve Hatay’ın durumunu şöyle değerlendirdi:

“6 Şubat depreminin yıl dönümü Hatay’daki her yurttaş için nefes almanın dahi müthiş ağır geldiği bir gün oldu. İnsanların ‘keşke enkazdan çıkmasaydım’ cümlesini ağzından düşürmediği bugün acıyla kıvrananlara siyasi iktidarın bir halkı nasıl yerel seçim öncesinde tehdit ettiğine de şahit olduk. Burada çözülmeyen onca sorun var; barınma, ulaşım, sağlık, eğitim, güvenlik yani en temel haklara, devletin tüm olanaklarıyla sağlaması gereken imkanlara ihtiyaç duyuluyor. Bir yıl geçmiş ama hâlen çadırda yaşayanlar var, konteyneri olan olmayan daha niceleri… 

“Bunların da dışında hâlâ kayıplarını arayanlar var. Ölü mü sağ mı bilinmediği için hukuk mücadelesi verenler var, kayıpları ölüyse dahi mezarlarının olmasını isteyen insanlar var ve bunların kaydı yok, devlet bu sorunu çözmek için hiçbir adım atmadı. Kaldı ki rezerv alan ilan edilen bölgelerde de açıkça hak ihlalleri gerçekleşiyor, halkı göçe zorlayıp demografik yapıyı değiştirmeye ve bölgeyi ranta açmaya hazırlık yapılıyor. On binlerce insanın ölümünden sorumlu olanlar biliniyor ama bir kişi dahi yargılanmadı, vatandaşlar en çok da adalet istiyor. Ne siyasi iktidara ne de burjuva muhalefete sırtlarını dayıyorlar.

“Dini, dili, ırkı farklı kesimlerin bir arada yaşamasıyla bilinen Hatay’da halk dayanışmaya, umuda olan bağlılıkla nergislerin, reyhanların, bahurların eşliğinde ‘Ma rıhna nıhna hon’ (Gitmedik, buradayız) diyerek bu kenti yeniden ayağa kaldıracaklarına olan inanca sarılıyorlar.”

Bölgedeki deprem geçse de yarattığı sarsıcılık tüm Türkiye’yi sarmış durumda. Bir doğa olayı olarak depremler olmaya devam edecek, ancak gerçekleşmiş depremin yaralarını sarmaya yetişemeyen Türkiye yeni bir muhtemel asrın felaketine de hazır görünmüyor. 


Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button