CİTÖBGenelKadınTürkçe

Kampüslerde Erkek Egemen Sisteme Karşı Mücadele

Ronahi Haykır

Kampüs Cadıları olarak kampüslerde, topluluklarda, kulüplerde örgütlenerek, tüm kadınlara ulaşana kadar erkek egemen sisteme karşı olan mücadelemize devam edeceğiz. Baskıcı politikalara, kadın düşmanlığına örgütlü feminist isyanımızla karşılık vereceğiz.

2021’nin pandemi döneminde Boğaziçi Üniversitesi’ne Melih Bulu kayyum rektör olarak atandı ve Boğaziçi Direnişi başladı. Boğaziçi öğrencilerinin ve çalışanlarının yanında farklı okullardan öğrencilerin, hocaların ve işçilerin birleştiği direniş yedi ay sürdü. Direnişin ana odağı okul bileşenlerinin yok sayılmasıydı. Direnişin sonunda Melih Bulu görevden alındı, ancak bu sefer de Boğaziçi fizik mezunu Naci İnci atandı. Naci İnci’nin ilk işlerinden biri  Boğaziçi Üniversitesi Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu ‘nu (CİTÖK) işlevsiz kılmak ve öğrencilere karşı şiddeti artırmak oldu. Kampüsün içinde yapılan LGBTİ+ eyleminde bulunan öğrenciler araçlarla gözaltına alındı ve dava açıldı. Hocalarımız üniversite dışında dersler yapmaya başladığı, öğrencilerin okuldan bağımsız olarak kendi çağrı araçlarını geliştirdiği ve direnişin sürdüğü bir dönem yaşandı. Bu direnişle beraber öğrencilerin üniversite yönetimine demokratik bir şekilde katıldığı Öğrenci Temsilciliği Kurumu (ÖTK) aktifleştirildi. 

Sonbahar döneminin sonunda yine okul bileşenleri yok sayılarak kayyum kararı ile fakültelerin ayrılması/kapatılması kararı çıktı. Okulda tekrardan kalabalık bir öğrenci eylemliliği görüldü. Fakülte eylemleri ise Öğrenci Temsilciliği Kurumu seçimlerine denk geldi. Seçimlerin iki yıldır yapılmıyor olmasıyla beraber ÖTK işlevini yitirmişti. Sosyalist ve feminist öğrencilerin bu kurulda yer alması, yönetimi iktidar yanlısı zeminden uzak tutmak ve temsilciliği sadece özgeçmişe yazılacak bir şey olarak gören kişilerin eline bırakmamak için son derece önemliydi. 

Her paylaşımda, her eylemde neyin politik olduğu ve neyin olmadığı üzerine tartışıldı. Fakülte eylemlerinde politik slogan atılması eleştirildi, yakın zamanda ise Van için yapılan paylaşımda Kürt halkı denilmesi üzerine ve bunun Boğaziçi ile bir alakası olmaması üzerine yorum yapıldı. Öğrencilerin “asıl” sorunlarına yoğunlaşılmalı ve temsilciler politik görüşlerini dayatmamalı denildi. Peki, öğrencilerin asıl sorunları iktidarın politikalarından bağımsız sorunlar mıydı?

Hoca yetersizliğinden derslerin açılmaması mı, paraşüt hocaların özellikle alınarak zorunlu derslere atanması mı, yemeklerin kalitesizliği ve pahalılığı mı, barınamamak mı, geçinememek mi, güvensizlik mi, insanca bir yaşama değer görülmemek mi? Bunların hepsinin nedeni de kayyumlar ve bağlı oldukları iktidar olduğu için herhangi bir temsiliyetin apolitik bir tutumla ulaşacağı çözüm ne kadar yapıcı olabilir ki? Hocaların ve birçok personelin istifaya zorlanması, okul bütçesi ile Togg alınması, üniversitedeki barınak alanına el konulması, CİTÖK ve BÜREM’in (Öğrenci Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi) işlevsizleştirilmesi, yurt yerine teknopark yapılması ve yurt yollarının ışıklandırılmaması… Üniversite içinde olan hiçbir şey üniversite dışında aktığı sanılan ve üniversiteyi etkilemediği düşünülen politikalardan bağımsız değil aslında. Sorunlarımızın kaynağı bu kadar politikken ve hatta iktidarın örgütlü zemininden geliyorken, çözüm ancak bizim de politikleşmemizden geçiyor. Üniversitelerin sadece akademik eğitimden öte, politik bilinçlenmenin yuvası olduğunu da hatırlamak gerekli.

ÖTK seçimlerinin ve temsiliyetinin önemli bir tarafı da feminist ya da kadın dayanışmasının bilincinde olan adayların desteklenmesiydi. Seçimlerde de seçimlerden sonra da adayların arasında birçok tacizci öğrenci olduğunu, hatta bazılarının toplumsal cinsiyet komisyonunda da yer aldığı görüldü. Ayrıca öğrenci profilinin değişmesi ve hocaların gönderilmesi ile de artık derslerdeki yapıcı tartışma ortamına müdahale edildiği, sınıflar kadın ve LGBTİ+ düşmanı söylemlere açık bir yer haline geldiği bir Boğaziçi’nde; ÖTK içinde feminist öznelerin bulunması gruplarda ve kurulun paylaşımlarında kullanılan dilin, fobik zihniyetin ve özellikle kulüplerde karşılaştığımız taciz kültürünün göz ardı edilmesini denetlemek açışından önemliydi. 

Üniversiteleri demokratikleştirmek için öğrencilerin, feministlerin denetim ve işleyiş mekanizmalarında olması önemli ve örnek teşkil edici bir kazanım. Ama biliyoruz ki, Öğrenci Temsilcileri Kurulu sosyalistler ve feministler için önemli bir alan olsa da üniversiteleri kayyımlardan, devletin baskıcı politikalarından arındırmak için bir araç. Aslolan, öğrencilerin örgütlenmesi. Kampüs Cadıları olarak kampüslerde, topluluklarda, kulüplerde örgütlenerek, tüm kadınlara ulaşana kadar erkek egemen sisteme karşı olan mücadelemize devam edeceğiz. Baskıcı politikalara, kadın düşmanlığına örgütlü feminist isyanımızla karşılık vereceğiz.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button