Hak İhlaliSansürtıp eğitimi

Eril tıp – Kadın bedeni- Kürtaj

Şirvan

Haberin İngilizce / Kürtçe versiyonları için tıklayınız.

Tıp fakültesi için temel sayılan kitaplarda sadece üreme organlarıyla yer edinebilmiş kadınlar, eğitim hayatımız boyunca da norm bir erkek bedeninin yanında tali bir temsiliyetten öteye geçemiyor.

Erkek egemenliği; maddi temelleri olan ve kadın cinsinin, erkek cinsi tarafından baskılanması ve sömürülmesi üzerinden yükselen köklü bir toplumsal örgütlenme düzenini işaret ediyor. Tıpkı bilim gibi modern tıp da erkek egemen sistemin bir parçası. Bu durum sadece kitaplardan okuduğumuz birkaç satırdan ibaret değil elbette, günlük yaşamımızda sıklıkla deneyimlediğimiz, gerçeğin ta kendisi! 

Fakülteye ilk girdiğimiz anda cinsiyetçi tıp eğitimiyle karşı karşıya kalıyoruz. Anatomi atlaslarımızın kapağını çevirdiğimizde bizi beyaz, 175 cm boyunda ve 70 kg ağırlığında bir erkek bedeni karşılıyor, yanına da kadın üreme sistemi organları iliştirilmiş şekilde. Tıp fakültesi için temel sayılan bu kitaplarda sadece üreme organlarıyla yer edinebilmiş kadınlar, eğitim hayatımız boyunca da norm bir erkek bedeninin yanında tali bir temsiliyetten öteye geçemiyor.

Bir ideoloji ve rıza aygıtı olarak erkek egemenliğinden beslenen ve erkek egemen sistemi yeniden üreten tıp bilimi; kadınların sadece üreme sağlığıyla ilgileniyor, sağlıklı kadını doğurganlığı üzerinden tanımlıyor, kadın cinselliğini ve üreme amacı taşımayan cinsel pratiklerini görmezden geliyor, menstrüasyon ve menopoza dair “gizemli”, “karmaşık” ezberlerinden başka cümle kuramıyor. Kadınların üreme sağlığı ve cinsel sağlığından söz edince kürtaj üzerine konuşmamak mümkün değil. Ben de, Tıp Öğrencileri Komisyonu (TÖK) olarak sıklıkla tartıştığımız eril tıp, kadın bedeni ve kürtaj üzerine bir şeyler karalamaya çalışacağım.

Kadın bedeninde denetim

Kürtaj üzerine söz söylemeden önce, kuşkusuz aile kavramından bahsetmek gerekiyor. Aile, özel mülkiyetin tarih sahnesine çıkışı ile birlikte – egemen cins ve sınıfların egemenliklerinin devamlılığı için kaçınılmaz bir örgütlenme biçimi olarak – doğdu. Kapitalist üretim tarzı içinde aile; mülkiyetin aktarılması ve sermayeye sunulacak emek gücünün yeniden üretimi için gerekli olan soyun devamının sağlanması bakımından yaşamsal. Bu durum; kadın emeğinin ve bedeninin sömürülmesi ile ailenin dokunulmazlığı zemininden yükselen erkek egemen kapitalist devletin, kadın cinselliği, bedeni ve doğurganlığı üzerindeki denetimini zorunlu kıldı.

Aile planlaması / nüfus kontrolü adı altında kürtajın hukuki veya fiili olarak yasaklanması, gebeliği önleme yöntemlerine ulaşımın güçlüğü, ailenin sahip olduğu çocuk sayısına göre bazı teşviklerden yararlanması; kimi toplumsal kesimlere gebelik önleyicilerin, zorunlu kısırlaştırmanın dayatılması; devletin bu alandaki kadın düşmanı politikalarına verebileceğimiz sayısız örneklerden sadece birkaçı.

Kürtaj, yasak ve kadınların mücadelesi

Bu cinsiyetçi politikalar içerisinde kürtaja değinecek olursak, geçmişe uzanmamız gerekiyor. Yüzyıllar boyunca kadınların sağaltıcılık, ebelik, gebelik önleme, çocuk düşürtme gibi yöntemleri kilise tarafından yasaklanmış; cadı avlarıyla beraber kadınlar, bedenlerinin bilgisinden ve kontrolünden şiddet yoluyla uzaklaştırılmıştı. Tıp bilimi ise tarihteki en kitlesel cinskırım üzerinden kendini var etti. İlerleyen yıllarda kilise yetkinliğini yitirdi ancak “kadınların böyle bir sürece girdiklerinde eylemlerinin ne kadar korkunç sonuçlarının olacağını kestirmelerinin beklenemeyeceğini” söyleyen “demokratik”, “özgürlükçü” devletler ve yargıları tarafından kürtaj yasağı devam ettirildi. Yasaklandığı dönemde kürtaj; kadınlar için merdiven altı kliniklerde, hijyenik olmayan koşullarda yapılan bir cerrahi müdahale demekti. Dolayısıyla daha fazla yaralanma, sakatlanma ve hatta ölüm anlamına geliyordu.

Çokça defa bahsettiğimiz gibi kadınların doğurganlığı devlet tarafından çeşitli düzenlemeler ve politikalarla denetlenmeye çalışıldı. Peki bunun karşısında kadınlar ne yaptı? Üreme haklarının peşine düştüler. Bedenleri üzerinde devletin veya babanın/ kocanın değil, kendilerinin söz sahibi olması gerektiğini söylediler. Çocuk sahibi olma, çocuklara güvenli ve koruyucu topluluklar içinde ebeveynlik yapma hakkının yanı sıra çocuk sahibi olmama hakkını da savundular, bunlar üzerine sözlerini ve eylemlerini kurdular. Kadınların mücadelesi karşısında devletler geri adım atmak zorunda kaldı ve bazı yasal düzenlemelere gidildi. Ancak hiçbir zaman kürtaj tam anlamıyla devletin güvencesi altında olan, politikalarıyla da kadınların erişimini mümkün kıldığı bir şey olmadı. Devletler yasalarla güvencelediği kürtaja sadece göz yumdular. Bir süreliğine elbette..

Kürtaj hakkında saldırılar

Kadınların uzun yıllar süren mücadelesiyle kazanılmış olan kürtaj hakkı, bugün dünyanın birçok yerinde sistematik biçimde saldırı altında. Birçok ülkede kürtaj, gebeliğin kadının sağlığını tehdit ettiği veya kadının cinsel saldırıya uğradığı durumlar dışında yasaklanıyor. Erken dönemde (10. haftaya kadar) gebeliğin gönüllü olarak sonlandırılmasının yasalarla güvence altına alındığı ülkelerde ise fiili bir yasak söz konusu. Çünkü birçok devlet hastanesinde kürtaja erişilemiyor. Bunun için özel kliniklerin yolunu tutmak birçok kadın için mümkün değil çünkü çok yüksek rakamlar ödemeniz gerekiyor. Birçok doktor sağlık hizmeti vermeyi çeşitli bahanelerle ve suçlamalarla reddediyor. Çabalarınız sonucu sayılı devlet hastanesinde veya özel klinikte kürtaja eriştiniz diyelim, evliyseniz evli olduğunuz erkeğin de onayı isteniyor. Peki ya karşılaşacağınız şiddete, ayıplanmaya, şeytanlaştırılmaya hazır mısınız?

Tüm bunlar bir yana; kadının kendi bedeni üzerinde söz sahibi olması olarak tanımladığımız kürtaj, bu haliyle eril tıbbın kadın bedenine müdahalesi, dolayısıyla erkek egemen devletin kadın bedenine müdahalesi değil midir? Yazının ilk satırlarından itibaren bahsettiğimiz sayısız durum bunu desteklemez mi? Bu durumda kadınlar kendi bedenleri üzerindeki kontrolü ellerine almış sayılırlar mı? Kuşkusuz ki hayır. Kürtajın ücretsiz ve erişilebilir olduğu dönemlerde bile kadınlar kendi bedenlerini; yüzyıllar önce sağlık bilgisini kendisinden gasp etmiş ve tekeline almış cinsiyetçi tıbbın insafına bıraktılar. 

Medikal kürtaj

Kadınların, kürtajın hem yasak olduğu dönemlerde hem de sadece belirli bir sınıftan ve toplumsal kesimden kadınlar için ulaşılabilir olduğu dönemlerde kendi yöntemleriyle isteğe bağlı düşük yaptığını biliyoruz. Birçok kadın gebelere kullanımı önerilmeyen çeşitli ilaçlarla, bitkilerle, ağır egzersizlerle, darbelerle gebeliklerini sonlandırıyor. Ancak bu durumlarda yaşanan çeşitli yan etkilerden, travmalardan, zehirlenmelerden, bitmeyen kanamalardan dolayı kadınlar hastanelere gidemiyor, çok daha ciddi boyutta sağlık sorunlarıyla burun buruna geliyorlar, hatta yaşamlarını yitirebiliyorlar. Peki bilimin ve tıbbın geldiği bu noktada, kadınların hastanelerin yolunu tutmadan kürtaj olmaları mümkün değil mi? 

Bugün haplarla kürtaj mümkün. Bu haplarla kadınlar gebelik hormonlarını baskılama yoluyla evlerinde kadın başlarına gebeliklerini sonlandırabiliyor. Yaşayacakları bir komplikasyon durumunda hastanelere güvenle gidebiliyorlar çünkü bu komplikasyonlar kürtajla ilişkilendirilemiyor, dolayısıyla gizliliği de sağlamış oluyorlar. Ancak medikal kürtaja dair bir yabancılık, bilgisizlik söz konusu. Medikal kürtajı daha önce duyanlar için ise birçok önyargı mevcut. Oysa kürtaj hapları bugün kullandığımız birçok ilaçtan çok daha az yan etki içeriyor. Hatta mortalite riskleri bakımından Viagra’dan daha güvenli. Buna rağmen Viagra’ya erişim çok daha kolay ve yaygınken, çeşitli çevrelerden kürtaj haplarının güvenilir olmadığı, kadın sağlığını riske attığı üzerine bilime dayalı olmadığını söyleyebileceğimiz yorumlar geliyor. Çünkü egemen ideoloji, ne kendisinin ne de evdeki babanın/kocanın denetleyemeyeceği kürtaj işlemini istemiyor. Kadınların medikal kürtaja ulaşımı ve yaşanan komplikasyonlar durumunda sağlık hizmetlerine erişimi üzerine çalışmalar yürüten womenonweb.com ve haplarlakurtaj.org internet sitelerinin, Türkiye’de mahkeme kararıyla erişime engellendiğini de belirtmek isterim.

Kadınların canla başla kazandıkları hakları, kazanımları erkek devletlerin saldırısı altında. Ancak yine de kadın mücadelesi büyüyor, erkek egemen sistemin onu hapsetmeye çalıştığı sınırları zorluyor. Kadınlar asırlar boyunca karanlıkta bırakılmış tarihlerini yeniden yazıyor; bilimi, sağlığı kendi cinslerinin yararına kullanmayı öğreniyor. Umutsuzluğa yer yok, çünkü kadınlar tarihsel olarak onlardan gasp edilenin – bedenlerinin bilgisinin ve kontrolünün – peşine düşüyor.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button