Vedat Demir / Dicle Üniversitesi
Bir fırsat elimize geçti ve tekrar bu demokratik, özerk toplumu kurabiliriz. Özellikle biz gençler, kadınlar ve emekçiler bu görevde fazlasıyla rol alacağız.
Son 20 yılın enkazı çok büyük. AKP- MHP hükümeti gitmeden önce bizlere adeta harabe bir ülke teslim ediyor. 2015 senesine kadar büyük bir emekle ince ince örülmeye çalışılan demokratik toplum anlayışı 2015’ten sonra savaş politikalarıyla yok edildi. Şu an bir fırsat elimize geçmiş ve tekrar bu demokratik, özerk toplumu kurabiliriz. Özellikle biz gençler, kadınlar ve emekçiler bu görevde fazlasıyla rol alacağız.
AKP-MHP iktidarı resmen tüm insanlığa ve ekolojik sisteme karşı savaş açmış durumda. Buna ekolojiden anadilinde eğitime, eğitimde fırsat eşitliğinden istihdama örnekler verelim.
Dicle Üniversitesi’nde eko kırım
İlahiyat Fakültesi 3. Sınıf öğrencisi olduğum Dicle Üniversitesi eko kırım ile karşı karşıya kaldı. Üniversite 27 bin dönüm arazi üzerine inşa edilmiş ve Dicle nehri kıyısında. AKP‘nin kent anlayışı sadece beton ve apartmanlardan oluştuğu için Diyarbakır’da kent merkezini 2015 sonrasında adeta açık hava beton müzesine çevirdi. Şehir merkezinde insanca yaşayabilecek yer kalmayınca burjuva kesimi gözlerini üniversite topraklarına ve şehrin UNESCO tarafından korumaya alınmış Hevsel Bahçelerine diktiler.
Dicle Üniversitesi Rektörlüğü üniversitenin en değerli topraklarını imara açtı. Bununla yetinmeyip Merkezi Kütüphane dibinde bulunan ormanı da imara açmayı hedefliyor. Bunun için öğrenci toplulukları ve sivil toplum örgütleri birçok defa protestoda bulundular fakat her seferinde demokrasiyi ve ekolojiyi savunanlar terörist ilan edildi. Bu hükümetin diğer hükümetlere benzemekle beraber farklı yönleri de var. Kendinden olmayanı terörist görüyorlar.
Eğitimde fırsat eşitliği
Yeni yönetim, toplumun birçok kesimi tarafından dört gözle bekleniyor. Yeni yönetimden sonra toplumun her kesimi evrensel doğruları referans alarak bir sistem kurmak için kolları sıvamaya hazır. Bu iktidarın ve yandaşların gitmesi için herkesi sandığa davet ediyoruz. Sandığa giden kesimde biz öğrenciler çoğunlukta görünüyor. Çünkü biz öğrencilerin de beklentileri var. Eşitlik ilkesine dayanan yönetim anlayışı ile daha demokratik ve kaliteli bir eğitim tesis edileceğini umuyoruz. Özel okulların varlığı ile fırsat eşitsizliği yaratılıyor. En basit örneğiyle Türkiye’de üniversite sınavında barajı geçemeyen şahıslar Azerbaycan gibi ülkelerde tıp fakültesini belirli bir ücret karşılığında okuyup eğitimin sonunda denkliği alarak Türkiye’de doktor olabiliyorlar.
Bu paralı eğitim ile biz yoksul ailelerin çocukları kapitalist sistemin altında eziliyoruz. Yeni süreçle beraber tüm demokratik yapılarla birlikte toplumun eşit bir şekilde yaşayabilmesi için gençler, kadınlar, emekçiler olarak mücadele edeceğiz.
Anadilinde eğitim
Bu coğrafyada birçok kadim dil varken sistemin kuruluşundan beri süregelen tekçilik politikalarıyla bu kadim dillerin unutturulması amaçlanıyor. Oysa demokratik toplum anlayışında her bireyin ve toplumun hakları gözetilmeli ve tahsis edilmeli. Ülkede 30 milyona yakın Kürt, 5 milyona yakın Arap ve azımsanmayacak derecede Süryani-Keldani halkları bulunurken bu kadim halkların hakları gasp ediliyor. Bu hak gaspına eğitim de dahil. Eğitimde fırsat eşitliği anlayışında anadilinde eğitim hakkı da olmalı.
Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı bölümünde okuya Şerzan A. Gördükleri eğitimin Kürt Dili ve Edebiyatı için yetersiz olduğunu mezun olsa dahi 30 milyon Kürde ulaşamadıklarını söyledi
‘’ Zaten mezun olduktan sonra devlete atanamıyoruz. Türkiye’de eğitim dili Kürtçe olan birkaç tane özel okul var. Bunlar da sürekli soruşturma tehdidi altında. Çünkü Kürde ve diline ait her şey bir tehlike arz ediyor. 30-35 milyona yakın insan tam veya kısmi olarak kendisini Kürt olarak tanımlıyor. Bu insanların ve çocuklarının anadillerinde eğitim görmesi şart. Bu seçim bizler için bir dönüm noktası. Şayet 28 Mayıs’tan sonra gelecek hükümet halkların haklarını gözetmez ise 100 yıldır yaşadığımız sorunlar tekerrür etmemesi için elimizden geleni yapmalıyız.’’
İstihdam
Ülkede örgün eğitime dahil 20 milyon öğrenci mevcut, bu müthiş bir sayı. Toplumun dörtte birine denk geliyor. Bu düzen aynı şekilde devam ettiği sürece oran daha da artacaktır. Üst eleman fazlalığı ve kötü yönetimden dolayı üniversiteyi bitiren öğrenciye istihdam sağlanamıyor. Bu şekilde lisans eğitimi alan bireyler ara işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Örnek verecek olursak zincir marketlerde çalışan kasiyer öğretmenler, pazarda çalışan işletmeciler, inşaatta çalışan ziraatçılar…
Dicle Üniversitesi Matematik 2. Sınıf öğrencisi olan Ayşe E. ‘’Kendi alanını okuyup o alanda mesleğini icra edenlerin sayısı Türkiye’de artık azalıyor. Devlet okutturduğu öğrenciye mezun olduktan sonra istihdam sağlamıyor. Bu da işçi göçüne sebebiyet veriyor. Mavi diploması olan bölümlerdeki öğrenciler Avrupa ve Amerika yollarına düşüyorlar. Fakat Avrupa işçi alırken birçok kritere sahip ve zorlu sınavlara tabi tutuyor. Türkiye’de devlet bize iş bulamazken ülkeye sayısızca mülteci sokup kalifiyesiz işçi gücü sağladı. Bu da bizler için istihdamı düşürüp emeğin değerini azaltıyor” dedi.
Yeni yönetim bu soruna çözüm bulamaz ise maalesef ki ekonomik sorun derinleşecek, sosyolojik ve demografik yapı değişecek, işsizliğin oranı artacak. Tek isteğimiz mezun olduktan sonra alanımızla ilgili işte insanca bir ücretle çalışmak.
Umarım seçimden sonra antidemokratik bireyler yerine demokratik bireyler bu ülkeyi yönetirler. Günü kurtarmak ve kahraman olayım havalarına girip birçok kurumu batıran siyasetçilerden bıktık. Bu coğrafyaya sosyalist, demokratik ve halklar için projeler oluşturacak kalifiyeli kişilere ihtiyacımız var. 28 Mayıs bizim için bir milat.