Berçem Dünya
“Bir kişi bir yerde ‘Çalışsın hayatın ne demek olduğunu öğrensin’ dediğinde hayat denilen şey ne tam olarak demek istiyorum. Hayat ucuz işgücü olarak görülmek mi?”
16 yaşından itibaren çalışmak zorunda olan Deniz ile erken yaşta çalışma hayatına atılmak zorunda kalmayı, okurken çalışmayı konuştuk.
Merhaba kendinden kısaca bahsedebilir misin?
Merhaba, ben Deniz. 27 yaşındayım. Hacettepe Üniversitesinde Sosyal Hizmet bölümündeyim. Ankara’da doğdum büyüdüm. İki kız kardeşim var. Ailemin en büyük çocuğuyum.
Ailenden bahsedebilir misin?
Babam 13 yaşında Kayseri’den Ankara’ya gelmiş. Küçücük çocuk daha. Ailesinin en küçüğü. Abisi ile birlikte inşaatta çalışmak ve köyde kalan anne-babasına para gönderebilmek için Ankara’ya göçmüş. Şimdi 64 yaşında o günden beri hiç ara vermeden çalışmış. Ben de babam gibi çok erken yaşta işe başladım. Annem de 17 yaşında babamla evlendiriliyor ve Kayseri’den ilk kez çıkıp Ankara’ya yerleşiyor. Hiçbir şeyi yok kendiyle birlikte getirebileceği. Annem ev emekçisidir. Kendini bildi bileli evde birilerine hizmet ediyor. Hizmet ettiği kişiler değişiyor ama karşılıksız hizmet hiç değişmiyor. Benden sonra iki kız kardeşim oluyor. Onlardan biri üniversite öğrencisi diğeri ise lise son sınıfta.
Kaç yaşında çalışmaya başladın? Biraz bu süreçten konuşabilir miyiz?
Tabii ki.. Uzun uzun anlatabilirim çünkü uzun zamandır çalışıyorum. Anlatacağım çok şey var maalesef.
16 yaşında ilk kez yaşadığımız yere yakın bir mağazada işe başladım. Şartlarını şimdi düşününce kendim için üzülüyor, patronlara öfkeleniyorum. 16 yaşında bir çocuk, koca bir mağaza, her dakikanın, her kuruşun hesabını yapan çirkin adamlar. Çalışanları bilerek okumak için çalışmaktan başka çaresi olmayan kişilerden seçiyorlardı. günde 12 saat çalışıyorduk. Dükkana müşteri girmese bile biraz oturmak, dinlenmek, sohbet etmek yasaktı. İş her zaman vardır çünkü. Dip köşe temizlik, yeni bir düzen, gelen ürünleri etiketleme, eskilerin etiketlerini değiştirmek derken aralıksız 12 saat çalışıyorduk. Yemek molamızda bir patron muhakkak depoda bize eşlik ediyordu. Yemek yedikten sonra süre kaybı olmasın da gerisin geri hemen çalışmaya devam edebilelim diye.
Öyle böyle bu yerde günlüğü 20 liraya çalıştım. Şartları daha iyi bir yerde çalışabilmek için 18 yaşımı bekliyordum. 18 olunca da stantlarda, tanıtımlarda çalışmaya başladım. Oradan daha kurumsal mağazalar ve garsonluk derken şimdi 27 yaşındayım. 10 yıldır (pandemi süreci hariç) aralıksız çalışıyorum.
10 yıldır çalışıyor olmak sosyal ve akademik hayatında neleri etkiledi?
Çok kısa süreceği için önce iyi yönlerinden bahsedeyim. 10 yıldır farklı farklı yerlerde çalışmak çok fazla insan tanımamı sağladı. Birçok yerden arkadaşım oldu ve fikire ya da başka herhangi bir şeye ihtiyacımın olduğu bir konuda destek alabileceğim birçok insan tanıyorum. Yakın birkaç arkadaşımı çalıştığım mekanlardan edindim. Düşünüyorum… Başka da bir şey yok sanırım.
Erken yaşta işe başlamış, kendi parasını kazanmış ve hala kazanan biri olarak bu durumu romantize eden insanlara çok sık öfkeleniyorum. Bir kişi bir yerde “çalışsın hayatın ne demek olduğunu öğrensin” dediğinde hayat denilen şey ne tam olarak demek istiyorum. Hayat ucuz işgücü olarak görülmek mi? Ödevleri, projeleri gecenin bir vakti yapmak mı? Sabaha kadar çalışıp 3-4 saat uykuyla derse yetişmeye çalışmak mı? Sömürüldüğünü, istismar edildiğini bile bile aynı mekanda 10-12 saat çalışmak mı? 10 yıldır çalışıyorum, hayatında hiç çalışmamış insanların karşıma geçip de bunu romantize etmesine tahammül edemiyorum.
Çoğu zaman bir kısır döngüde hissediyorum kendimi. okuyabilmek için çalışıyorum. 27 yaşındayım ve çalışmaya, para kazanmaya vakit ayırmaktan doğru düzgün okula devam edemedim. Sosyal açıdan daha rahat hareket edebileyim diye çalışıyorum desem, okuldan ve işten bana kalan zaman 4-5 saat onda da dinlenmeye ve uyumaya çalışıyorum. Ailem ve kız kardeşlerim daha rahat bir hayat sürebilsin diye çalışıyorum desem, kazandığımla kendim ucu ucuna geçiniyorum. Bu durumda ne kendime vakit ayırabildim ne de kazandığım parayla insanca hayat sürebildim. Bu sistem sanırım böyle bir şey. Bir bakmışız gençlik geçip gitmiş genç olamadan.
Çalışma şartları ilk başladığın günden bugüne iyileşti mi sence?
Muhakkak daha iyi bir noktaya gelmiştir. Deneyim sahibi oldum, artık reşit olduğum için sigortalı çalışabiliyorum. Haklarımı biliyorum, alternatiflerim var. Çalıştığım yerde güvensiz hissediyorsam, insanlık onuruna yakışmayan şeylere maruz kalıyorsam ayrılabilirim. Başka bir yerde iş bulabilirim. Bunların yanında şartların iyileştiği fikrinin de bir yanılsama olduğunu düşünüyorum. Bize verilen maaş ile alabildiklerimiz her gün azalıyor. Asgari ücrete zam geliyor hemen ardından zamlara uyanıyoruz. Bir evi ısıtmak, temel mutfak ihtiyaçlarını almak çok zor. Dışarıda yemek yemek, tatile gidebilmek, bir hobi edinebilmek, sinemaya gidebilmek, kaliteli beslenmeye çalışmak o kadar lüks ki. Eskiden bunlara erişim daha kolaydı. Bu isteklerin hiçbirine lüks demiyorduk. Bugün bunların tamamının ihtiyaç olmadığına inandırıldık. İnsanca yaşam denen şeyi onlar nasıl çiziyorsa ona göre şekilleniyoruz.
Eklemek istediğin başka bir şey var mı?
Eskiden bu ülkenin bana bir gençlik borcu var diyordum. Şimdi ise bu ülkenin bana bir hayat borcu var diyorum. İnsanca yaşamak dışında başka bir amaç bulamıyorum hayatımda şu an. İnsanlık onuruna uygun yaşamak… Babam da çocuk yaşta çalışmaya başladı. Onun babası da öyle. Ben de çocuk yaşta çalışmaya başladım. Akranlarım da, yeni yetişen gençler de çalışmak zorunda kalıyor. Çalışmak kötü bir şeymiş gibi aktarmış olmayayım. Çalışmak kötü bir şey değil muhakkak. Ama çocuk yaşta çalışmak, okula ve sosyalliğimize vakit ayıramayacak kadar çalışmak kötü bir şey. Öyle bir kötülük ki her şeyimizi alıyor bizden ve bize geri satıyor. Bu döngüyü kırmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. İnsani yaşam koşulları için çabalamak zorundayız. Bizden çalınan hayatları geri almak ve tüm bu eşitsizliği tarumar etmek zorundayız. Söyleyeceklerim daha fazla ama burada susayım artık.