LGBTİ+/TR

Translar, Üniversite, Dayanışma ve Daha Fazlası

İlay Kadiroğlu

Bu yazıyı henüz aile evinden çıkamamış, kendi komünitesiyle hiç tanışma fırsatı olmamış lubunyalar için yazıyorum sanırım. Çünkü bir zamanlar ben de o lubunyalardan biriydim. Birinin bana hayatımın neye benzeyebileceğini söylemesini çok isterdim.

En solunun politik çizgisinin bile konu cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine geldiğinde hızla sağa kaydığı, toplumsal ahlakın ve muhafazakarlığın bir anda dört kolla sahiplenildiği ailelerde trans bir çocuk olmak zordur. Ailelerimizin bizi her koşulda sevdiklerini ve ne olursa olsun yanımızda olacaklarını söylemelerini dinleriz ama içten içe cinsel kimliklerimizin asla kabul görmeyeceğini biliriz. Ailelerimizle ilişkimizi sürdürebilmek için onlardan uzaklaşmamız gerektiğinin farkına varmak, yüzleşilmesi zor bir gerçektir. Bunun verdiği buruklukla kendi ebeveynlerimizin gerçek bizi asla tanıyamayacaklarını düşünerek yaşamak, onlara açıldığımızda karşılaşabileceğimiz milyonlarca korkunç senaryodan daha konforlu gelir çoğu zaman. Bu yüzden geceleri kim olduğumuzu, yaşayabileceğimiz özgür hayatları düşlediğimiz yataklarımızda sabırla üniversiteyi bekleriz. Üniversite birçoğumuz için özgürlüğün, kurtuluşun, kendi ayaklarımızın üstünde durabilmenin simgesidir. Ailelerimizin tahakkümünden büyük oranda çıkabileceğimiz, başka bir şehirde kendimizi olduğumuz gibi var edebileceğimiz yeni bir hayatın simgesi.  

Yeni bir şehirde yepyeni bir hayata başlamak hem heyecanlı hem korkutucu bir deneyimdir. Yıllarca hayalini kurduğunuz o romantik karşılaşmayı yaşayabilirsiniz artık. Aşık olabilirsiniz, mutlu olabilirsiniz, sizi her şeyinizle seven yepyeni bir aile kurabilirsiniz. Bir kedi ya da köpeği sokaktan kurtarıp ona yeni bir hayat sunabilirsiniz. Eğlenebileceğiniz güvenli alanlar keşfedebilirsiniz. Sizinle çok benzer şeyleri deneyimlemiş başka translarla tanışabilir hayata dair deneyimlerinizi paylaşabilirsiniz. Kendinize ait alanınızda rahatsız edilme endişeniz olmadan vakit geçirebilir, sevdiğiniz yemekleri yapabilir hatta yepyeni tarifler öğrenebilirsiniz.

Ya da dolar bir anda 31 TL olur ev kiraları, bir dönem kulağınıza çalınan araba fiyatları kadar yükselir. Cebinizdeki bozukluklar su bile alamayacak kadar değersizleşir. Devletin size lütfettiği üç kuruşluk burs ya da tefeci gibi birkaç sene sonra kat kat fazlasını geri almak üzere verdiği kredi okula giderken bindiğiniz otobüsü karşılamaya bile yetmez. Ve siz bir anda kendinizi okuldan ata kalan zamanlarınızda asgari ücret bile kazanmadığınız sigortasız bir işte çift mesai çalışıp günün yarısını aç karnınızla ay sonunu nasıl getireceğinizi düşünerek geçirirken bulabilirsiniz.

Bu kısmın rahatsız edici, umut kırıcı hatta biraz da korkutucu olduğunun farkındayım. Neyse ki bu ihtimalleri çoğunlukla en uçlarda yaşamıyoruz. Hayatımız hep iyi ve mutlu anlardan oluşmadığı gibi kötü, korkutucu ve umutsuz anlardan ibaret de değil. Devletin en küçük aparatlarından en tepedeki yöneticilerine kadar varlığımızı hedef gösteren, üzerimizden nefret üreten bir sistemin içinde yaşamak beraberinde sıklıkla kötü anları getirse de en büyük avantajımız artık yalnızlıktan kurtulmuş olmak. 

Artık aile evinizde kimliğini gizlemek zorunda kalan, kimse şüphelenmesin diye ev içerisinde bile maruz kaldığı ötekileştirici söylemleri kulak ardı edip geceleri buna üzülen o çocuk değilsiniz. Size güç veren, trans kimliklerinizi onurlandıran, kişisel alanlarınıza saygı duyan ve sizi sevmese dahi size düşman olan bu sisteme karşı sizinle mücadele etmeye hazır dostlarınız, yoldaşlarınız olacak.  

Kampüslerinizde onlarca lubunya ile beraber okumak, koridorda hiç tanışmasanız dahi ortak yaşanmışlıklarınızın getirdiği tanıdıklık hissi ile birbirinize hafifçe gülümsediğiniz insanlardan güç almak, en önemlisi de kimliğinizi hedef alan bir saldırı biçimine maruz kaldığınızda yalnız olmayacağınızı bilmek size bir gün daha hayatta kalmak için güç verecek.

Bir yazıda okumuştum, inanın kimin yazısı olduğunu ya da ne üzerine olduğunu hatırlamıyorum ama hiç aklımdan çıkmayan bir cümlesi var: “Lubunya asfaltta açan bir çiçek gibidir.” Gerçekten de her gün bu cümlenin ne kadar doğru olduğunu biraz daha anlıyorum. Her şeye rağmen var olmanın, gri bulutların arasından güneşin ışıklarına ulaşmanın yolunu bulan bir topluluğun parçası olmak yeni bir güne uyanmak için umut oluyor. 

Dayanışma bazen beklemediğiniz bir gülümseme, bazen barikatta bir omuz, bazense gözaltında bir şarkı olarak buluyor sizi. Bu anlara tutunabilmek, her şeye ve herkese karşı hayatta tutmaya çalıştığımız çiçeklerimizi asfaltın ortasında bile yeşertiyor. Mücadelenin bir yerinden tutmak sizi yepyeni mücadele alanlarına taşıyor. Genelde öğrenci hareketiyle başlayan direnişiniz kampüste, sokakta, yurtlarda hızla büyüyüp dağlara, ormanlara, denizlere, işyerlerine ve sendikalara taşıyor. Mücadele bir şekilde devam ediyor. Siz de bu mücadelede kendi dayanışma kültürünüzü inşa ediyor, ömürlük yoldaşlarınızı buluyorsunuz.

Bu yazıyı henüz aile evinden çıkamamış, kendi komünitesiyle hiç tanışma fırsatı olmamış lubunyalar için yazıyorum sanırım. Çünkü bir zamanlar ben de o lubunyalardan biriydim. Birinin bana hayatımın neye benzeyebileceğini söylemesini çok isterdim. 

Özetle; bazen hiç çıkamayacağımızı düşündüğümüz karanlık çukurlara düşebiliriz, kendimiz için doğru insanları bulmamışsak hayatımızın hep yalnızlıkla geçeceğini düşünebiliriz, dayanışmayı hiç tatmamışsak yaşam hep çok zor olacakmış gibi hissedebiliriz, mücadelenin içine hiç girmemişsek çoğu şey anlamsız gelebilir. Ama birgün, bizim için doğru insanları bulduğumuzda, tüm taşlar yerine oturur. Hayatımız bir anda toz pembe olmaz elbette ama artık sorunlarımızla tek başımıza mücadele etmek zorunda kalmayız. Kendimizi bu dünyaya kabul ettirmek yalnız başımıza vermek zorunda olduğumuz bir savaş değildir artık. 

Bu yazı vesilesiyle hayatıma anlam katan, benimle beraber mücadele eden tüm dostlarıma ve yoldaşlarıma teşekkür ederim. 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button