Neredeyse her ay farklı bir sıra arkadaşımızın hukuksuzca tutuklandığı haberini aldık. Bu kadar karamsar bir tablonun içerisinde, gençlik hareketi mücadeleden tabii ki geri durmuyor.
*Selman Yağmahan
***
Toplumsal muhalefetin gün geçtikçe sindirilmesi, tabii ki de üniversiteli gençlik hareketini de etkilemiş durumda. Yerel ve genel seçim dönemlerinde bir nebze de olsa sesini yükselten halk, 2024 yılında maalesef birçok toplumsal olaya çok daha sessiz kaldı. Bu tabii kendiliğinden gelişen bir durum değil.
Gençlik hareketi, özellikle 70’lerden itibaren, mücadele dinamiklerinin hep en ön saflarında yer aldı. Muhaliflere hep öncülük etti. Öğrenci gençlerin kaybedecek şeylerinin daha az olması, daha fazla boş zamanlarının olması, daha dinamik, cesur ve enerjik olmaları gibi birçok faktör bu öncülük rolünün gençlerde olmasında bir rol oynadı. Fakat bu faktörler yıllar geçtikçe, Erdoğan rejiminin Türkiye’de gitgide normalleşmesiyle 2024’te güncelliğini korumuyor.
Türkiye’nin, tarihinin herhangi bir döneminde tam anlamıyla demokratik olduğunu söylemek zor elbet. Fakat 2024’teki siyasal baskı rejiminin üzerimizde ne denli hissedilebilir olduğu ve Türkiye’nin gün geçtikçe demokrasiden ne kadar uzaklaştığı da aşikar. Bu yıl, önceki yıllarda görmediğimiz kadar ev operasyonları, gözaltılar, tutuklamalar ile karşılaştık. En basit temel haklarımız için ses çıkarmamız dahi bir tutuklama sebebi olarak önümüze çıkarıldı. 1 Mayıs operasyonları, kayyım eylemleri ve İbrahim Kaypakkaya anması tutuklamaları derken neredeyse her ay farklı bir sıra arkadaşımızın hukuksuzca tutuklandığı haberini aldık. Onur Yürüyüşü, 25 Kasım, 20 Kasım’da ise LGBTİ+lara ve kadınlara her sene olduğu gibi yine saldırıldı. Birçok arkadaşımız sadece sosyal medya paylaşımları sebep gösterilerek ev operasyonları ile gözaltına alındı.
Üniversiteler, öğrencilerin kendi seslerini çıkartabilecekleri alanlar olmaktan gitgide uzaklaştırılıyor; sermayeye hizmet eden kurumlar haline getiriliyor. Üniversite içinde yapılan eylemlere şaşırır hale geliyoruz. Disiplin soruşturmaları, uzaklaştırma cezaları ile mücadele eden devrimci öğrenciler için eğitim hakkı; her zaman kaybedilebilecek bir şey olarak duruyor.
Öğrencilerin ekonomik sıkıntıları, gençlik hareketinin belirleyici faktörlerinden. Daha geçtiğimiz günlerde 3000 TL’ye çıkarılan KYK kredi ve bursu, hiçbirimizin temel ihtiyaçlarını dahi karşılamamakta. Bu nedenle birçok öğrenci için okuluna devam ederken çalışmak bir zorunluluk haline geliyor. Haliyle, gelir kaynağı elde etmek gibi daha yaşamsal ihtiyaçlar için vakit ayıran öğrenciler; mücadele etmeye vakit dahi bulamıyor.
Kadın ve LGBTİ+ öğrenciler için ise mücadele çok daha farklı bir yerde duruyor. Günlük hayatta sadece cinsiyet kimliğimiz ya da cinsel yönelimimiz yüzünden bambaşka ezilmişlikler yaşarken; özellikle LGBTİ+ öğrencilerin seslerini yükseltmeleri engelleniyor. Üniversitelerde zaten çok az sayıda var olan LGBTİ+ toplulukları çeşitli bahanelerle kapatılırken; yenilerinin kurulmasına kayyım rektörler tarafından izin verilmiyor. Kadın ve LGBGİ+ öğrenciler, kendi üniversitelerinde dahi; akademisyenlerin, diğer öğrencilerin tacizine maruz bırakılıyor ve failler hakkında hiçbir adım atılmıyor.
Genç LGBTİ+ların örgütlenmesinin ve mücadeleye katılmasının önüne çok fazla engel koyuluyor. Zaten kimliklerinin ailelerine ifşa edilme korkusu ile yaşayan LGBTİ+lar, LGBTİ+ mücadelesinin devlet tarafından terörize edilmesiyle mücadeleden uzaklaştırılıyorlar.
Bu kadar karamsar bir tablonun içerisinde, gençlik hareketi mücadeleden tabii ki geri durmuyor. “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz” sloganını eyleme dökerek; devletin baskıcı politikalarına kafa tutmaya devam ediyor. 1 Mayıslar, Onur Yürüyüşleri, 8 Martlar hala olağan gücüyle yapılıyor; yapılmaya da devam edecek. Tüm baskılara rağmen, kaybettiğimiz ve tutsak olan sıra arkadaşlarımıza rağmen; aktifliğini ve dinamizmini elbette korumaya çalışıyor.