İfade ÖzgürlüğüKulüpÖrgütlenme Özgürlüğü

Boğaziçi’ne destek veren YTÜ Kulüpleri Nelerle Karşılaştı?

Demir

Boğaziçi Üniversitesi’nde arkadaşlarımızın eylemlerine destek verdiğimiz metin gerekçesiyle Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Sinema Kulübü fiili olarak etkinlik yapamaz hale getirildi.

Üniversitelerde kulüp kapatmalar uzun yıllardır gündemimizde olan bir konu. Boğaziçi Direnişi sürecinden direnen, örgütlenen öğrencilerin kulüplerinin nasıl hızlıca kapatıldığını görmüş olduk. 

Bu sene başında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) Fotoğraf Kulübü kapatılmaya çalışılmıştı. Aynı durum Yıldız Teknik Üniversitesi’nde (YTÜ) Sinema Kulübü olarak bizim başımıza geldi. 

Boğaziçi’ne destek açıklaması

Boğaziçi Üniversitesi’nde arkadaşlarımızın fakültelerin kapatılmasına karşı çıkarak eylemlere başlaması üzerine kampüste biz de nasıl destek verebiliriz tartışmalarına başladık. Birkaç gün süren tartışmalar sonucunda fiili bir destek yerine sosyal medya üzerinden bir destek verebileceğimizi düşündük. Bir metinle kulüplere tek tek imzacı olmaları konusunda çağrıda bulunduk. İlk anda çağrıya cevap veren çoğu kulüp, metni imzalama konusunda çekinceli davrandı. Sonuç olarak çok az kulüple ortak bir açıklama yapmak konusunda uzlaştık. 

Açıklamayı yayınladığımız günün, 14 Aralık, akşamında danışman hocamız bizi arayarak metni silmemiz gerektiğini, rektörlüğün arayarak sinema kulübünü kapatmakla tehdit ettiğini söyledi. Tüm kulüplerin paylaşımı hızlıca silmesine rağmen biz, önce rektörlükten görüşme talep ettik. Görüşme için kulüpler masası önerildi. Yaptığımızın sadece bir dayanışma mesajı olduğunu bunun da kulüp kapatma için gerekçe sayılamayacağını söyledik ancak kayyımların hafızası tazeydi. Bir kere daha Boğaziçi Direnişi tarzı üniversiteler arası öğrenci dayanışması oluşsun istemiyorlardı. Bu süreçte kulüp üyelerini tek tek tehdit etmeleri ( okul hayatınız biter vs) üzerine paylaşımı sildik. Ancak tehditler bitmedi Sanat Tasarım dekanlığından kulüp yönetim kurulunun tamamından savunma istendi. 

Savunmaları birkaç güne teslim etmeye hazırlanırken kulübümüze disiplin süreci işletileceğine dair bir yazı geldi. Belirsiz süreliğine kulüp etkinliklerimiz ve kullandığımız mekanlar yasaklandı ya da kapatıldı. 

Neden hedef olduk?

Sinema kulübünün okul içerisinde aktif olması ve temel başlıklı konularla ilgili etkinlikler yapması kayyum açısından belli başlı bir hedef olmamıza sebep olmuş olabilir. Bunu düşünmemizin bir sebebi de yaptığımız kadın ve direniş başlıklı film haftasının önümüze suç olarak konulması oldu. Bu baskı sürecinde bizimle birlikte baskılanan bir diğer oluşum da henüz kulüp bile olmayan insan hakları topluluğu oldu. Onların topluluk olmasının ön koşulu olan bir kulübe bağlanma süreçlerini engellemeye çalıştılar. Arkadaşlarımız yeterli sayıda üyeye ve tüzüğe sahip olsa da önleri kesildi ve topluluk olmaları engellendi. Kendileriyle bu duruma dair konuştuğumuzda kampüsteki gösteri yürüyüş yasaklamalarına dair ses çıkardıkları için böyle bir engelleme girişimi olduğunu öğrendik. Açıkçası üniversite yönetimi net bir şekilde okullarda mücadeleci öğrencilerin temsiliyeti olan kulüpleri istemiyordu. 

Bizimle birlikte açıklama yapan iki kulübün de danışmanlarına aynı tehditin yapıldığını biliyoruz; “Ya böyle açıklamalardan vazgeçin ya da kapatılırsınız”. Bir de bu fiili engellemelerin ve etkinlikleri yasaklamanın başka bir etkisi de oluyor. Kulüplerimize katılmak isteyen aktif sorumluluk alan arkadaşlarımız için bizi şeytanlaştıran bir süreç. “Onlarla birlikte çalışmayın, onlar sizi de disiplinlik yapar” gibi bir algı yaratılıyor. 

Buradaki kulüp kapatma saldırılarını diğer üniversitelerdeki demokratik alanlara yapılan saldırılardan ayrı görmemek lazım diye düşünüyorum. Neydi bu saldırılar? Sene başında ODTÜ’de öğrencilerin eylemlerini yasaklama kararları ve sonrasında rektörlük önünde eylem yapan 90 küsür öğrenciye disiplin soruşturması açılması. Boğaziçi’nde fakültelerinin kapatılmasına karşı eyleme çıkan arkadaşlarımızın kampüse girişinin fiili olarak engellenmesi sonrası göstermelik bir disiplin kararının uydurulması. Her seferinde yeni YÖK kanunundaki darbe anayasasından alınma maddelerin gerekçe gösterilmesi. Bu yeni YÖK kanunu aynı zamanda bize açılan soruşturmaların da ana gerekçesi. Kampüste öğrencileri kutuplaştırma gibi bir suç olabilir mi? Ama bu yasada var. Gösteri yürüyüş toplantı izne tabii kılınmış. İçerisinde 10 binlerce öğrencinin yaşadığı bir alanda yani kampüste yan yana gelmemiz toplanmamız kadar doğal bir şey olabilir mi? 

Yeni kulüp kurmak mümkün mü?

Son olarak bu sürecin nihayetinden ve güncel durumdan bahsetmek istiyorum. Şuan kulübümüzün fiili etkinlik yapması mümkün değil biz de yeni sürece dair yeni bir kulüp kurmanın imkanlarını arıyoruz. Bunun önünde de danışman bulamama gibi bir engel var. Hocalarımızı da işten atmalarla tehdit ediyorlar. Bu duruma dair ses çıkarmak gerektiğini en azından durumu duyurmak gerektiğini düşünüyoruz. 

Üniversite okumanın sadece okulda bulunmak derslere girmek, sınavlarda başarılı olmaktan ibaret olmadığını aynı zamanda bir sosyalleşme alanı olduğunu biliyoruz. Kulüpler bunun en gerçekçi ve en kolay yolu. Yeni girişli bir öğrenci için deneyim aktarımı alabileceği, hızlıca sosyalleşebileceği bir alan sunan kulüplerin baskılanmasının bir sebebi de üniversitelerden daha itaatkar bir nesil yetiştirilmesi ihtiyacı gibi gözüküyor. Parça parca edilmiş bir öğrenci kitlesi var olsun isteniyor. Kampüsleri bir iletişim alanı sosyalleşme alanı olarak kullanmayalım, aksine hızlıca derslere girip çıkalım istiyorlar. Buna karşı ses çıkaracağız. Etkinliklerimizi kapalı salonlarda yapamazsak açık havada yapacağız. Kampüslerde insan hakları ihlallerini dile getirmeye bunlara karşı direnmeye devam edeceğiz. Hukuki yollara başvurmaktan çekinmeyeceğiz. 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button