Ronahi Haykır
Tacizci asistanların, hocaların ve öğrencilerin isimlerini birbirimize “dedikodu” yoluyla aktardığımız, kampüslerin karanlık yollarında birlikte yürüdüğümüz bir topluluğun olması güvenliğimizi sağlamanın bir adımıydı.
Boğaziçi Üniversitesi’ni 2019 senesinde gezdiğimde direkleri “Buradan lezbiyen geçti!”, “Buradan trans geçti!” yapıştırmaları ile doluydu. Bir sonraki sene okula öğrenci olarak girdiğimde ise LGBTİ+ kulübü kapatılmış, CİTÖK (Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu) işlevsizleştirilmişti. Okulun kültürününün devamını sağlayacak hocaların içeri alınmaması ve direnişi görmüş öğrencilerin mezun olmasıyla da yeni öğrenci kitlesine bir sessizlik hakimdi.
Öğrencilerin toplanmasını engellemek için de politikalar geliştiriliyordu. Önce mezunların kartları iptal edildi, sonrasında ise ortak çalışma alanları kütüphanenin tek katına indirildi ve spor salonu kadın/erkek/karma saatleri olarak ayrıldı. Bazı yurtların kapatılması ile de birçok öğrenci yurtsuz kaldı. Aynı zamanda erkek yurdu olan ve kulüp odalarının bulunduğu bina kadın yurduna çevrildi. Bununla beraber kulüp odaları kampüsün bir ucuna atıldı. Sadece “izinli” afişlerin asılması için genelde örgütlerin olan damgasız afişler kaldırıldı. Okul, sivil polislerle ve çevik kuvvetle dolduruldu.
Öğrenci hareketinin bu denli kısıtlandığı, olabildiğince apolitize edilmeye çalışıldığı, sadece kendi doğrularının bastırıldığı bir ortamda genç bir kadın için sesini duyurmanın tek yolu örgütlenmekti. Tacizci asistanların, hocaların ve öğrencilerin isimlerini birbirimize “dedikodu” yoluyla aktardığımız, kampüslerin karanlık yollarında birlikte yürüdüğümüz bir topluluğun olması güvenliğimizi sağlamanın bir adımıydı.
25 Kasım haftasında “Erkek-Devlet Şiddetine Karşı Yaşamak İstiyoruz” diyerek okulda toplandığımızda tüm mahalle çevik kuvvetle dolduruldu, otobüs durakları kapatıldı. Önlemlerin “Bizim güvenliğimiz” için olduğu söylendi. Aynı polisler ve güvenlikler, geçen dönem bir esnaf kampüse girerek kadın bir öğrenciyi darp ettiğinde hiçbir şey yapmamıştı. Okulun çevresinden seçtiği kadın öğrencileri takip eden, ayrıca okula da girebilen bir sapık varken de hiçbir şey yapmamıştı. Mahallede gezen ve kadın öğrencileri rahatsız eden şüpheli bir araç varken de hiçbir şey yapmamıştı. Birbirimiz için savaşan, birbirimizi koruyan yine biz kadınlardık.
Kampüs Cadıları olarak “Makbul aşk” adı altında heteronormatif ve şiddet dolu ilişkiler konusunda birbirimizi bilinçlendirmek için Flört Şiddeti atölyeleri yaptık. Bedenimizi kontrol aracı olarak kullanan bu sistemde kendimizi daha iyi tanımak için Kadın Sağlığı ve Cinsel Tabu atölyeleri yaptık. İktidarın kadın düşmanı politikalarıyla genç kadınları hapsetmeye çalıştığı kutsal aile yapısına karşı çıktık ve Aile Baskısı atölyeleri düzenledik. Kadınların kendilerini savunması için en önemli silahı olan öz savunma pratiklerini fiziksel ve psikolojik olarak açmak için Öz Savunma atölyeleri düzenledik. Uydurulmuş nedenlerle yapılan ev baskınlarına, gözaltılara ve daha nice devlet baskısına karşı yılmadık ve mücadelemize devam ettik.
Genç kadınlar olarak, patriyarkal kapitalizmin bizi hapsettiği bu umutsuzluk sarmalından, ülkedeki şiddet ve yoksulluk düzeninden ancak örgütlenerek kurtulabiliriz. Kayyumun okul bileşenlerini hiçe sayarak fakülteleri ayırmaya çalıştığı dönemde de “Üniversiteleri halka açıyoruz” diyerek sermayeye açtıkları zamanda da gerçekleşen eylemlerde kadınlar her zaman ön plandaydı. Hükümetin aldığı her kararda ilk etkilenen kesimin her zaman kadın ve LGBTİ+’lar olmasından, ezilmişliğin birinci elden deneyiminden bize miras bırakılan mücadele ruhu her yerde kendini gösterdi. İstanbul Sözleşmesi’ne 6284’e ve kazanılmış tüm haklarımıza tutunacağız. Hande Kader’in, Şule Çet’in, Gülistan Doku’nun, Merve Şevval Elmas’ın ve kaybettiğimiz tüm kızkardeşlerimizin hesabını soracağız. Sadece 25 Kasım ve 8 Mart’ta değil, her zaman ve her yerde direneceğiz. Taleplerimizle, sesimizle ve isyanımızla sokakları doldurmaya devam edeceğiz. Bu 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’ne de “Ne kutsal aile ne baskıcı yurtlar, Özgürlüğü İstiyoruz! 8 Mart’ta sokaklardayız!” diyerek katılacağız.