Cezai
Genç intiharları, öğrencilerin yaşadığı koşullardan ne kadar bağımsız?
Sene 2024, yeni bir toplumsal gerçeklik ile karşı karşıyayız; Türkiye’de genç intiharları. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre özellikle 2006 ve 2007 yılları sonrası gündemde kalıcı bir başlık haline gelmeye başlayan intiharların, 2012’den sonra öznesi genç ve öğrenci ağırlıklı olmaya başladı. İntihar vakalarının en çok görüldüğü yaş aralığı ortalama 10 yıl önce 29-41 iken son verilere göre bu aralık 15-24 yaş aralığı. Her ne kadar TÜİK 2018 yılından beri intiharlar üzerine araştırma yapmıyor veya verileri paylaşmıyor olsa da genç ve öğrenci intiharlarının grafikte hızla yükseldiği su götürmez bir gerçek. Ayrıca genç intiharları konusunda Türkiye’de halen detaylı bir araştırma bulunmuyor.
En son 6 Ekim 2022 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir muhalefet partisi tarafından “Genç İntiharlarının Araştırılması” önergesi sunulmuştu. Fakat bu toplumsal gerçeği detaylı bir şekilde öğrenme fırsatı iktidar bloğu tarafından firesiz bir şekilde hayır oyu almıştı.
Yıllara göre intihar verileri incelendiğinde en geniş grubun ilkokul mezunları olduğu, fakat 5 sene gibi kısa bir süre içerisinde bu oranın hızla düştüğü görülüyor. İkinci sıraya lise ve dengi mezunlarının, birinci sıraya ise yüksek öğrenim öğrencilerinin ve mezunlarının geçtiği görülüyor. TÜİK tarafından kayda geçen intihar vakaları verilerinde, intihar nedenlerinin yüzde 61.8 inin konu hassasiyeti sebebiyle açıklanmadığı, yüzde 22’sinin hastalıktan kaynaklı acılardan kaynaklı olduğu, yüzde 9.4 ünün ise ekonomik sebeplerden kaynaklı olduğu belirtiliyor fakat “hastalıklardan kaynaklı acılar” ın tedavi edilememesinin gene şahsın ya da “Sosyal Devlet”in ekonomik sorunlarından bağımsız ele alınması bu verilerin spekülatif olduğunu gösteriyor.
Öğrenciler neler yaşıyor?
Elbette ki Eskişehir’de hayatına son veren Resul’ün ölümü kayıtlara “özel hayat hassasiyeti” diye geçecekti, aksi takdirde bu ölümün üzerine gidildiğinde Resul’un tamamıyla bu idarenin bir kurbanı olduğu açığa çıkacaktır.
Anadolu Üniversitesi Matematik öğretmenliği son sınıf öğrencisi Resul ve diğer binlerce öğrenci hayatını kurtarmak amacıyla üniversite okumaya geldikleri şehirlerde kocaman problemler yumağı ile karşılaşıyorlar. Bu problem pastasındaki en büyük pay ise “barınma”. Verilen yemeklerde çürümüş etler, böcekler ve çeşitli yemek tanımının dışında unsur bulunan ve daha vahimi bakımı yapılmayan bir asansör arızası sonucu hayatını kaybetme ihtimali bulunan bu KYK yurtlarında kalabilmek için eğer torpilin yoksa şansınız olmalı.
Şansı olmayan öğrenciler ise KYK kredisinin 6-7 katı olan ev kirası ve faturalar ödendikten sonra eve yiyecek alacak parası kalmadığından doğruca saatlik 40 tl gibi absürt ve asgari yaşama bile aykırı ücretlerle herhangi bir yerde çalışmaya başlıyor. Hayatının bir kısmı okulda, bir kısmı işte kalan küçük kısmı ise 50 metrekarelik soğuk evlerde geçen öğrenciler için artık yaşayacakları herhangi bir küçük sorun bile asla “özel hayat problemi” ya da “ekonomik sebeplerden bağımsız problem” değil.
Elbette ki bu kadar da pahalı olmayan evler ya da yurtlar, çalışmak zorunda kalmayacakları bir öğrencilik hayatı fırsatı da sunuluyor öğrencilere.; tarikat yurtları!
Çok düşük konaklama ücretleri talep eden bu koskoca devletin bile yurtlarından yüksek standarda sahip yurtlarda da elbette ki hiçbir öğrencinin hayatı garanti altında değil. Bu yurtlar ucuz dedik diye bedava da değil, bunun da bedeli var elbette! Öğrencilere zorunlu yaptırılan ibadetler, (aksi durum yurttan atılma nedeni) hayatlarına baştan sona müdahale, katılınması mecbur kılınan “sohbetler” ve psikolojik baskılar, tacizler ve çok daha fazlası ya da bir tarikat yetkilisi tarafından “Deccal”lıkla suçlanarak kafasının kesilmesi.
Yemek zehirlenmesinden kurtulanın asansör kazasına yakalandığı, ondan kurtulanın binlerce liralık kredi borcuna yakalananın , hepsinden kurtulanın tarikatlara yakalandığı ve adeta ablukaya alınmış gençlerin intihara yönelmesi TÜİK grafiklerinde birer “özel hayatın hassasiyeti nedeniyle açıklanmayan vaka” olarak geçse de şu açık bir gerçektir ki gençlere ve öğrencilere dayatılan şeylerden biri de ölüm.
Aydın’da KYK Yurdu’nda asansör kazasında ölen Zeren Ertaş’ın babası, “Çocuğumu devlete emanet ettim ama devlet benim çocuğuma bakamadı” diyerek açıklamıştı konuyu. Evet, iktidar gençlere bakamıyor ve ölümüne sebep oluyor. Bazılarını yurtlara yerleştirip denetim yapmayıp asansörde ölmesine sebep oluyor, bazılarını da Resul gibi işçi-öğrenci durumuna getirip borç batağında umutsuzluğa sürükleyip intihar ettirerek ölmesine sebep oluyor. Ayrıca 2016 yılında yüz binde 2,9 olan intihar oranının 2022’ye geldiğimizde yüzbinde 4.88 olduğu gerçeğine bakılınca bu ölümlerin sorumlusunun ne ya da kim/kimler olduğunu söylemek için başka bir kanıta ihtiyaç duyulmuyor. Ülkede hükümetin gençlere umut vaad eden hiçbir somut adım atmaması ve gençlerin intihara yönelmesi bizlere Ahmet Arif’in şu dizelerini hatırlatıyor
“Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne – üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile”