Örgütlenme ÖzgürlüğüTÖKToplulukTTBÜniversite

Türk Tabipleri Birliği-Tıp Öğrencileri Kolu : Tıp öğrencilerinin ortak evi

İlkay Çelik

Haberin İngilizce / Kürtçe versiyonları için tıklayınız.

Başka bir dünyanın olanaklı olduğu fikrinden hareketle başka bir sağlığı düşünüyor ve tabiri caizse o başka dünya ve başka sağlık için mevziler kazıyoruz.

Tanıtma eylemi iddiasından olsa gerek hep zordur ve her eylem yetersiz kalır. Hele de  Tıp Öğrencileri Kolu (TÖK) gibi hem geçmişin mirasını hem de kendi inşa ettiği özgünlüğü ihtiva eden ve kitleselleşen kurumsallıklar için tam aksine hiç bitmeyen, sürekli yeniden başlayan bir deneyim ve bu deneyime dair “know-how” cinsinden bilginin inşaatı süreci olarak boylu boyunca zamanda yayılır. Yine de en azından bu pusula ile yaygın zaman içinde dolaşıp TÖK’ün serüvenini özetlemeyi deneyeceğiz.

Bir nebze işimiz kolaylaşır diye kimlik bilgileriyle başlayalım, TTB-TÖK, yani Türk Tabipleri Birliği Tıp Öğrencileri Kolu. İsminden anlaşılacağı üzere tıp fakültesi öğrencilerinin TTB çatısı altında faaliyet yürüttüğü bir öğrenci topluluğu. Tıp fakültesi olan her yerde var olabilir. Halihazırda 128 tane tıp fakültesinin olduğunu düşünürsek karşımızda binleri bulmuş olan bir topluluk görmeyi bekleyebiliriz ama 78 tanesi son 20 yılda açılmış bu fakültelerin hepsinde değil de yazının ilerleyen kısımlarına bir “spoiler” vermiş olarak, TÖK’ün varlığının tıp fakültelerinden çok toplumsal muhalefetin yoğunlaştığı mekanlarla ilişkili olduğunu söyleyelim. Çünkü TÖK, TTB’den, Türkiye toplumsal sağlık hareketinden, dünya deneyimlerinden, yerkürenin tüm sistem karşıtlarından öğrendiklerini gençliğin ateşiyle de harlayarak kendini bir sağlık ve öğrenci muhalefeti hareketi olarak örgütledi.

Tıbbı, sağlığı, hekimliği referans noktası kabul ederek diğer her şeyi onun etrafında tartışır. Bir diğer yandan başka her şeyi, sözgelimi politikayı, felsefeyi, ekonomiyi, ekolojiyi, tarihi, şeyleri ve süreçleri referans noktası kabul eder ve tıp ve sağlık bu noktaların etrafında çembersel hareketine devam eder.  Bu iki şematik proçes arasındaki denge kimi zaman hekimliğe, tıbba meyleder kimi zamansa diğer toplumsal fenomenlere. Çok sesli, çok renkli, temsili değil dolaysız ve dolayımsız katılımlı; emekten özgürleşmiş, meta-dışılaşmış; çevre sorunlarını ve çevre sorunlarının dayandığı tarihin derinliklerindeki çok daha köklü sorunları hesaba katan bir sağlık evreninin olanağı fikri… Eh herhalde bu sağlık bazı başka toplumsal dönüşümleri, yaşamın her alanında bütüncül bir tersyüz oluşu da koşulluyordur.

Sağlığı bozan her şeyi politik bir mevzu olarak ele alıyoruz

Başka bir dünyanın olanaklı olduğu fikrinden hareketle başka bir sağlığı düşünüyor ve tabiri caizse o başka dünya ve başka sağlık için mevziler kazıyoruz. Başka dünya fikriyatına yönelik bagajımızı doldururkenki sorunsallarımız aşağı yukarı toplumda soldan esen bir dönüşümü hedefleyen her grubunki gibi, tahmin edilmesi pek zor olmasa gerek. Meta ekonomisinden patriarkaya, ezilen uluslarla egemen uluslar arasındaki çelişkilerden canlı yaşamını tehdit eden çevre sorunlarına kadar her şey tarafımızca sorunsal ilan edilebilir çünkü “insanı, sağlığı ve doğayı tehdit eden her durumu politik olarak ele alma” iddiasındayız.

Diğer yanda ise tıp eğitiminin, hekimliğin ve daha da spesifiye edersek iyi hekimliğin, tıp öğrencilerinin eğitim ve çalışma haklarının, insan haklarının, düşünce ve ifade özgürlüğünün üstünde dolaşan kara bulutlar var. TÖK bu kara bulutların arkasındaki güneşi görmeyi, görmese de hissetmeyi bilen, beyaz önlükleriyle Türkiye’nin her meydanında umudun, iradenin iyimserliğinin timsali olan TÖK’lülerin Tıp öğrencilerinin ortak evi.

TÖK’ün kimliğinden ve işlediği şemadan kabaca bahsettik. Ve işte, şimdiye kadar söylenilenlerin pratik alandaki yansımalarından bahsetmezsek bu kadar sözü boşuna söylemiş oluruz.

Günlük rutinimizde tıp öğrencileri olarak; var olan yoğun bir müfredat içinde beklenti düzeyi yüksek sınavlardan geçmeye çalışırken ve zaten asgari düzeyde bir sosyal hayat oluşturabiliyorken, “insan sağlığını etkileyen her faktörü politik olarak ele alıp toplum sağlığını önceleme” iddiası ciddi bir emek istemenin yanı sıra bizlere her seferinde “örgütlülüğün bireyi güçlü kıldığını” da hatırlattı. Tıp fakültesinden başlayarak mesleki dayanışmayı örmenin temelinde yatan motivasyonumuz bu oluyor çoğu zaman.

Öznesi olduğumuz tıp eğitimi, sağlık sistemi ve kampüs hayatıyla ilgili sorunları/sebebi olan politikaları tartışmak, gündemleştirmek, sözümüzü söylemek ve çalışmalar yapmak temel programımız. Bu programda beyaz erkek bedeni ve sağlığını temel alan tıp müfredatını değil, toplum sağlığını önceleyen, eşit, parasız ve anadilinde tıp bilimini referans alıp aynı zamanda hedefliyoruz. 

Dünya sağlık örgütünün sağlık tanımından (Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir.) ve insanın sosyal bir varlık olduğu bilinciyle, sağlığı yaşadığımız doğa ve toplumla birlikte değerlendiriyoruz. Bu yüzden sağlık sisteminden başlayarak, doğayı ve toplumu etkileyen her sorunla ilgilenip; insanın sağlıklı yaşamı anayasal bir hak olduğundan, sağlığı bozan her şeyi politik bir mevzu olarak ele almaya çalışıyoruz.

Alanlardaki mücadelemiz

Tabii bütün bunlar hakkında kafa yorup “başka bir sağlık” düşünürken teoride boğulup kalmaktan kaçınıyoruz. Alanlardan uzak kalmak bizim için pek mümkün değil.  Mücadele ve kazanımlarla dolu TTB tarihinden öğrendiğimiz-öğreneceğimiz birçok şey var. Geçmiş ve bugündeki TTB üzerindeki baskılar bizlere gösteriyor ki “iyi hekimlik değerleri” iktidarların/egemenlerin en çok korktuğu şeylerden biri ve amfilerden başlayarak savunulmaya fazlasıyla değer. Tabii bu durumda hem öğrenci gündemi hem sağlık sistemi hem de TTB üzerindeki baskı ve saldırılar oturmamıza çok izin vermiyor, iyi ki de vermiyor. Alandan her dönüşünde örgütlü olmanın ve karşı çıkmanın verdiği inanılmaz bir enerji ve güvenle doluyor insan.

 Kimyasal silah kullanımının yasak olduğunu hatırlatıp araştırılması gerektiğini söylediği için insan hakları savunucusu Şebnem hocamız tutuklu yargılanıyor. Mahkeme sonucu sevindirmese de Çağlayan adliyesindeki kalabalık ve iktidarın iyi hekimlikten ne kadar korktuğunu bir kez daha görmek bir nebze su serpiyor içimize. 

Alanlardaki mücadelemiz de boşa düşmüyor asla.. Tıp fakültesi  son sınıf öğrencilerinin intörn olarak değerlendirilmesi, 2012’de itibaren intörn hekimlere maaş verilmesi ve sigorta, 2022’de maaşın asgari ücret düzeyine çıkarılması, fakültelerde rektörlük eliyle yapılmak istenen gerici bilim dışı toplantıların engellenmesi, tus öncesi altı ay göreve başlamadan bekletilmenin kaldırılması, topluma ücretsiz hpv aşıların önünün açılması, nöbet ertesi izin hakkı ve aklımıza gelmeyen nice zaferler.. Hiçbiri alanlardaki mesaimizden azade değil.

Ortak evimiz TÖK’e dair eleştirilerden en haklısı yaygın ortaklıkları bulunan başka ekiplerle ilişki ve iletişiminin kısıtlılığı dersek haksızlık etmiş sayılmayız. Bu yazı vesilesiyle bir el uzatarak bu kısıtlılığı en azından zayıflatan bir başlangıç yapmış ve kısa da olsa kendini açıklayabilmiş olma ümidiyle tanışıklığımızı başlatıyor ve tıp aleminin kocaman ilaç kitabının adı olarak bildiği, birlikte yürüyelim anlamına gelen şu kelimelerle bitiriyoruz: Vade mecum!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button