Denizcan Kocaman
Boğaziçi Üniversitesi’nde pandeminin ardından yurtların yıkılmasıyla başlayan barınma sorunu üç katlı ranzalar, spor salonunun yatakhane yapılması planları ve artan kiralar arasında sürüyor.
2021 yılının başında başlayan kayyum rektör gündeminden beri Boğaziçi Üniversitesi’nde sular durulmuyor.
En son kulüp odalarının boşaltılarak üç katlı ranza sisteminin getirilmesi ve spor salonun dolap ve perdelerle bölünerek “yatakhane” yapılacağına yönelik planlarla, barınma krizine dair çözümlere yeni bir soluk getirildi. Bu sebeple Boğaziçi Üniversitesi barınma krizi dosyasını açıyoruz.
Boğaziçi Üniversitesi Felsefe bölümü öğrencisi Dilan ile deneyimlerini konuşuyoruz.
“Eski özgürlüklerin nerdeyse hiçbiri kalmadı”
Merhaba, öncelikle bize kendini tanıtır mısın?
Merhaba, ben Dilan. Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü son sınıf öğrencisiyim. 2017 girişliyim. Yaklaşık altı yıl oldu. Bir sürü zorlayıcı sebeple fakülteyi uzatmak zorunda kaldım.
O zaman sen hem Melih Bulu’dan önceki dönemi hem Melih Bulu’nun atanmasını ve sonraki süreci hem de Naci İnci dönemini gördün. O halde ilk sorumuz biraz genel olsun: Toplamda bu üç dönemdir, Boğaziçi Üniversiteli öğrencilerin hayatındaki en büyük değişiklik nedir sence?
Bence en büyük değişiklik, mezun olduğumuzda iş bulma imkanlarımızdaki düşüş. Eskiye göre belirgin şekilde kötü bir eğitim aldığımızı ve bölümümüze dair yeterince kalifiye olmadığımızı düşünüyorum. Artık “Boğaziçili” olarak sınıf atlama potansiyelimiz önceye oranla yüksek değil. Çünkü eskiden bir Boğaziçi mezunu gerçekten sınıf atlayabilecek maaş ve pozisyon imkanlarına sahipti, artık değil. Marka değeri, prestiji, muteberliği ciddi şekilde düştü. Aslında bakıldığında her üniversite öğrencisi ile aynı zemindeyiz artık. Yeryüzüne indik diyebilirim.
Peki kampüs hayatındaki en büyük değişiklik nedir sence?
Çok basit bir cevabı var. Artık eski özgürlüklerin nerdeyse hiçbiri kalmadı. Eskiden her şeyi bir yetkiliye gerek olmaksızın yapabiliyorken artık hiçbir şey yapamaz hale geldik. Örneğin bir kulüp etkinliği yapacağın zaman sonsuz destek alabiliyorken artık bir kulüp odan dahi yok. Ya da müzik festivallerimiz vardı, örneğin Taşoda Festivali. Geçen sene zar zor bir ton olay içinde yapıldı, bu sene yapılabilecek mi kimse bilmiyor. Eskiden çok normal olan, örneğin kampüste bira içip sohbet edebilmek gibi bir sürü şeyi yapamıyorsun. Gerçi toplu halde namaz da kılamıyormuşsun. İzin alıp namaz kılardı öğrenciler, şimdi ona da laf etmiş Naci. Saçma. Uzlaştığı şeylere dair bile ortalama bir refleks geliştirmiyor aslında.
“Öğrenciler açıkta kalmıyordu”
Biraz özelleştirelim artık konuyu. Temel meselemize, barınma sorununa dönelim. Son dönemde üçlü ranzalar, spor salonuna yatak atmaya varan planlar gibi çok sayıda skandal sayılabilecek haberler duyduk. Ancak ben önce bu noktaya gelinmeden önceki süreci konuşmak istiyorum. Barınma krizinin asıl olarak 2021 ve sonrasına başladığını kabul edelim. Bu tarihten önce Boğaziçili öğrenciler nasıl barınıyordu?
Önceden en azından, dışardan gelen öğrencilerin hiçbiri açıkta kalmıyordu. Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde çok sayıda yurt vardı. Bunlar il dışından ve hatta İstanbul’un çok uzak noktalarından gelen herkesi bir şekliyle barındırabiliyordu. Yurtta kalmak isteyen Boğaziçililerin Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarına başvurmaya dahi ihtiyacı yoktu. En azından biz bu konuya dair bir problem yaşandığını duymuyorduk.
Ben de ilk geldiğim sene yurtta kaldım. 216 TL gibi bir aylık ücret ödediğimizi hatırlıyorum. Boğaziçili olmak ve dereceye girmiş olmak sebebiyle ben dahil herkesin bursları vardı. Ailesinden destek almayan/alamayan öğrenciler dahi rahatça bu ücreti ödeyebiliyordu. Tabi, yurt tiplerine göre ücret değişiyordu, ekonomik durumuna göre atandığın yurdun hangi oda tipinde kalacağını kura ile belirliyorlardı. Bazıları dört kişilik, bazıları sekiz kişilik odalardı. Kimisi tabi çok sıkışıktı. Her zaman bir çamaşırhane problemi vardı. Tabi “Superdorm”ları ayırıyorum. Orası ekonomik durumu bir evde kalmaya fazlasıyla yetecek, durumu çok iyi öğrencilerin gittiği süper lüks yurtlardı. 2017 yılında dahi aylık ücretinin asgari ücretin iki katı olduğunu hatırlıyorum. Benim için çok fazlaydı tabi.
Hisarüstü’nde ev tutmak hep lüks bir harcamaydı, hep dönemine göre pahalıydı. Hisargülü’nden aşağıdaki gecekondu bölgesinde ev tutabiliyorduk ya da Levent, Sarıyer bölgesi tercih ediliyordu. Yine de üniversite içi iletişim ağı iyi düzeyde olduğu için 3-4 kişilik evlerde, çok iyi olmasa da rahatlıkla bir oda bulabiliyorduk.
Mesele ben, ikinci senemde Sarıyer’de kişi başında 400 lira kira ücreti düşen bir eve o dönem aldığım burslarla beraber rahatlıkla çıkabilmiştim. Fakülteye uzaktı ama idare ediyorduk.
“Önce yurtlar yıkıldı”
Sonra pandemi dönemi… Pandemiden sonra ne oldu? Nasıl başladı bu barınma krizi?
Öncelikle, Kilyos yani Sarıtepe hazırlık kampüsündeki yurtları yıktılar. Bizim kaldığımız dönem ya da pandemide hiç sözü edilmezken birden online eğitimin sonuna doğru Kilyos’taki yurtların zemini kum ve depreme çok dayanıksız dendi. Şimdi Kilyos diye bir kampüs kalmamış durumda sadece Sarıtepe’de bir yurt var. Dolayısıyla en önce, pandemi sonrası yığılmada hazırlık öğrencilerinden patladı.
Aksi gibi pandemi sonrası bölümlerin aldığı öğrenci kapasitesi arttırıldı. Zaten ucu ucuna yetişiyordu yurtlar bir de hazırlık yurtları yıkılmıştı. Böylece öğrenciler yurtlara sığamadı, ciddi bir açık oluştu. Bir de üstüne öğrencilerin şehre dönüşünü bekleyen emlak piyasası darmaduman oldu, fiyatlar inanılmaz yükseldi. Yanlış hatırlamıyorsam en yüksek artış oranı Hisarüstü’ndeydi. Etiler’le fiyatlar denk hale gelmişti, tam bir saçmalıktı. Hisarüstü’nde ev kalmadı. Böyle giriş yaptık 2021-2022 akademik yılına.
Kayyum rektörün ilk döneminden söz ediyorsun, peki üniversite yönetimi bu soruna dair bir adım attı mı o yıllarda?
İlk önce Marmara Üniversitesi’nin Anadolu Hisarı’ndaki tarihi kampüsüne çöktüler. Ancak Sarıtepe’yi bu bölgeye ikame edemediler çünkü Anadolu Hisarı’ndaki binalar da dayanıksızdı ve kampüs hazır değildi, öyle bir kapasite de yoktu zaten orada.
Sonra yurt yapılacak dendi, yapılamadı. Zaten bütün bunların iki senelik online eğitim döneminde yapılması gerekirdi. Durum böyle olunca hazırlık binaları dahi yetişmedi o dönem. İlk sene hazırlık öğrencilerini yerleştiremediler, bu sebeple eğitimlerini online yaptılar.
İkinci sene (2022-2023 akademik yıl dönemi) zar zor bir kısım öğrenci yerleşti, yine de olmadı. Su bastı, bir sürü sorun çıktı. Bir ara kız yurdunu iptal etmeye çalışıp komple erkek öğrencileri yerleştirmeye, kadınları KYK yurtlarına göndermeye çalıştılar, öğrenciler ve Barınamıyoruz Hareketi müdahale etti anca çözüldü. Ancak kadın öğrencilerin son dakika yurt iptali problemi çözülse de genel olarak yurt talebi ile karşılanma oranında çok feci bir açık vardı. İlk kez bu iki dönem Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri KYK yurtlarına başvurdu, bir kısım öğrenci yerleşebildi.
Sonra ne oldu, şimdi yeni dönemin arefesindeyiz. Bugüne kadar nasıl geldi bu barınma meselesi?
Sonra zaten ipler koptu. Türkiye’nin ekonomik durumu, barınma krizi ile eşgüdümlü olarak Boğaziçi’nde de saydığım bir sürü çözümsüzlük üzerine sorun çok derinleşti. Yönetim Kandilli’deki KYK yurdunu tamamen Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine tahsis edilmek üzere talep etti ancak bakanlık vermedi. Geçen sene de talep etti, bu sene yeni dönem için de talep etti. İkisi de reddedildi.
Bir de üstüne bu sene deprem sonrasında yönetim sadece yıktıkları Sarıtepe’deki (Kilyos) değil, Güney kampüsteki ve Etiler Uçaksavar kampüsündeki yurtlar hariç bütün yurtların dayanıksız olduğunu duyurdu ve Kuzey kampüsteki üç yurdu da yıkacağını açıkladı.
Ancak burada şöyle bir problem var, ilk önce yurt binalarını yıkmaya çalışıyorlar ama dayanıksız bir sürü bölüm binası da var. Örneğin Eğitim Fakültesi, öğrenciler bodrum katındaki laboratuvarlara girmeye korkuyor, elimizle binanın demirlerini sökebileceğimiz bir çürümüşlükte. O zaman buraları ne yapacağız? Hala Sarıtepe kampüsünü bile iki senedir Anadolu Hisarı’na doğru düzgün taşıyamamış durumdalar.
Velhasıl Kuzey’deki üç yurt da boşaltılınca 1400’den fazla öğrenci daha açıkta kalarak yine barınamayanlar grubuna katılmış oldu. Boğaziçi yönetimi nasıl çözeceğim dedi. Bir, söylediğim gibi Kandilli’deki KYK yurdunu talep etti, bakanlık reddetti. Sonra malum kulüp odalarını boşaltıcam dedi, uygun olan olmayan bütün kulüp odalarını boşalttı. Şu an hiçbir kulübün odası yok. Oralara resmen yeni bir icat geliştirdi ve üçlü ranza sistemini getirdi. Her odaya üç ya da dört tane ranza yerleştirildi, 15 kişilik odalar yaptı. Kulüp odaları katının umumi tuvaletleri var, duşları, mutfakları hiçbir şeyleri yok. Üniversite açılıyor, ne yapacaklar hala bilmiyoruz.
Sonra baktı ki bu da çözüm değil. Çünkü kulüp odaları daracık bir alan, en fazla kaç kişiyi alabilir, ortada binlerce öğrencilik devasa bir açık var. En fazla 100 kişilik bir yer açılabilir kulüp odaları vesilesiyle. Bu yüzden bahsettiğim superdormları boşalttı, normal yurda çevirdi. Bütün yurtların ortak alanlarına, salonlarına alabildiğince ranza attı. Her yer yataktan geçilemez oldu. Bu da çözüm olmadı, yetmedi.
“Konteynırları ayarladık ama üniversite kabul etmedi”
Öğrencilerin bir talebi, çözüm önerisi oldu mu peki bu dönemde?
O dönem öğrenciler gidip İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile görüştü. Deprem dönemi yaptıkları ve ellerinde fazla kalan konteynırları talep ettik. İBB kabul etti. Üniversite yönetimine de bu görüşmeyi ilettik ve konteynırların Kuzey kampüsteki boş alana yerleştirilmesini talep ettik. Yani üniversitenin yapacağı tek şey elektrik bağlantısını yapmak olacaktı. İBB her şeyi yapmayı kabul etmişti.
Nasıl yani, öğrenciler konteynırda yaşamayı bile göze almışlardı öyle mi?
Evet, her şeyi de ayarlamıştık ama üniversite yönetimi kabul etmedi. Konteynırda yaşıyorlar görüntüsü vermemek için binlerce öğrenci konteynır bile bulamamış oldu. Daha yaratıcı bir çözümleri varmış, sonra fark ettik. Spor salonunu da iptal edip, oraya toplama kampı misali perde ve dolaplarla bölüp ranza atacaklarmış. Hatta önce direkt ranza atacağız dediler, başka bir açıklama yapmadılar. Öğrenciler özel alanı nasıl tahsis edeceklerini sorunca dolaplar kullanılabilir diye lakayt bir mail geldi bize, bu bilgiyi de öyle öğrendik.
Şimdi ama spor salonu projesini iptal ettiklerini, gerek kalmadığını ilan ettiler.
Evet, bu zaten en yeni gelişme. Çünkü bu insan haysiyetine uygun olmayan barındırma planı kamuoyuna duyuruldu. Barınamıyoruz Hareketi bu meseleyi gündemine aldı ve sonrasında çok sayıda sosyal medya hesabı paylaştı. Bunun üzerinde yapıldı bu “Gerek kalmadı, öğrenciler KYK yurduna yerleşti” açıklaması. Yine bir itibar derdiyle iptal edildi yani bu proje. Planlanması ayrı, iptal gerekçesi ayrı sıkıntılı, nerden baksanız tutarsız bir mesele yani. Öğrenciler KYK yurduna yerleşti bilgisi hangi veriye, hangi açıklamaya dayanıyor o da belli değil. Binlerce öğrencinin şikayeti devam ediyor. Bu arada KYK yurduna yerleşen bir kısım çok uzaktaki illerden gelen öğrenci varsa onlar da normal KYK başvuru süreci ile yerleşti. Yönetimin bu konuda bir etkisi yok. Üstelik şansa Kandilli’deki KYK yurda yerleşenler dışındaki KYK yurtlarına yerleşenler en az 1,5 saat mesafeden gelecekler. Bu kadar yol çekecek olanlar dahi şanslı toplamda yer alıyorlar. Dönem açılmak üzere ve hala binlerce öğrencinin bu dönem barınmaya dair akıbeti belli değil.
“Boş bekleyen lojmanlar yurt yapılsın”
Hisarüstü’ndeki evlerin durumu ne? Fiyat aralığı yıllara göre nasıl değişti?
2020 yılında Hisarüstü’nde bir öğrencinin çıkabileceği, ortalamanın bir tık altında yaşanılabilir evler iki bin-üç bin TL arası değişiyordu. Pandemi sonrası, 2021 yılında yedi-sekiz binlerdeydi. 2022 yılında 12 bin-15 binlere vardı. Şimdi 20 bin-30 bin bandında. Çift depozito gibi talepleri saymıyorum bile. Eski ve şanslı yani hala çıkarılmayan kiracılar hariç şu an ortalama bir öğrencinin Hisarüstü’nde eve çıkması imkansız. Tam anlamı ile imkansız. Astronomik kira ücretleri söz konusu ben artık artış oranını hesaplamıyorum bile.
Peki son soru. Nasıl çözülür bu mesele, sence çözülebilir mi?
Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri özelinde barınma sorunu elbette çözülebilir. O kadar zor da değil ancak yapmıyorlar. Kâr marjını etkilemiyor, yönetim açısından tepki görmedikleri sürece öğrencilerin barınıp barınmaması bir öncelik meselesi asla değil. Öğrencilerin talepleri açık aslında. En önce Uçaksavar kampüsünde boş bekleyen öğretim üyesi lojmanları yurt yapılsın. En az bir buçuk bloğun bomboş olduğunu, bu blokların prestijleri için getirmek istedikleri, gelip gelmeyeceğini belli olmayan hayalet öğretim üyelerini beklediğini biliyoruz. Burası derhal yurda dönüştürülebilir. Başka atıl halde binalar var, BÜMED’e ait olan kayyum döneminde özelleştirilen bir sürü Boğaziçi mülkü var. Buralar da yurt yapılabilir. Yıkılan yurt binalarının inşaatları hızlandırılabilir, inşaat dönemi prefabrik inşaa edilebilir. En kötü ihtimalde İBB’den ayarladığımız konteynırların yerleştirilmesine dair talebimiz kabul edilebilir.
Sırf bunlar bile açıkta kalan öğrencilerin büyük kısmının barınma ihtiyacını karşılar. Yani bu sorun çözülebilir. Öğrenciler bir araya gelip taleplerini çok daha yüksek sesle söylerse, bunun imkanlarını yaratabilirsek yönetime baskı yapabilir ve taleplerin karşılanmasını sağlayabiliriz. Aksi durumda üç senede gelinen bu nokta son nokta değil. İşler daha da kötüleşecek, bunu deneyimlerimiz sebebiyle görebiliyoruz. Artık bir dur dememiz lazım.