Abdullah Memiş
Büyükşehirlere nazaran küçük şehirlerde ve Doğu-Güneydoğuda bulunan şehirlerde yaşayan LGBTİ+ bireyler 8 Mart’ta can güvenliklerinden dolayı görünür değiller.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınların haklarına dair verdikleri mücadeleleri artırmak ve kadınların toplumsal, ekonomik, sosyo-kültürel ve politik başarılarını her yıl anımsamak için dünya genelindeki ve Türkiye’deki kadın hareketi için önemli bir gün. Bu tarih aynı zamanda cinsiyet eşitliği için yıllardır süregelen mücadeleyi ve henüz aşılmamış pek çok engeli hatırlatıyor. LGBTİ+ örgütlenmesi de benzer şekilde, toplumda kabul görme, eşit haklar ve ayrımcılığa karşı mücadele konularında önemli adımlar attı. 8 Mart’a doğru giderken bu iki hareket arasındaki kesişimlerle, toplumsal cinsiyet normlarını ve eşitlik arayışını büyükşehirlerden ziyade kayyumlarla yönetilen ve baskılanan doğu ve güneydoğu bölgelerinde hak mücadelesi veren kadın ve lubunya hareketine daha geniş bir perspektiften bakacağız.
Küçük şehirlerde kesişimsellik ve örgütlü mücadele
Kesişimsellik kavramı, farklı kimliklerin ve ayrımcılık biçimlerinin nasıl iç içe geçebileceğini anlamamıza yardımcı olur. Bu bağlamda, kadın hakları ve LGBTİ+ hakları mücadelesi arasındaki kesişim, bireylerin karşılaştıkları zorlukların sadece cinsiyet veya cinsel yönelimle sınırlı olmadığını, aynı zamanda ırk, etnisite, sınıf, engellilik durumu ve daha fazlası tarafından da şekillendirildiğini gösterir. Bu nedenle, bir grup için yapılan mücadele, diğer grupların da yararına olabilecek geniş çaplı toplumsal değişimlere kapı aralayabilir. Bu doğrultuda doğu ve güneydoğu şehirlerinde bulunan kadınların örgütlü mücadelesi heteronormatif baskılara rağmen güçlenerek devam ediyor. Fakat ne yazık ki kadın hareketi bir noktada insan hak mücadelesinde kendine meşru bir yer edilse de bölgedeki terör olaylarından sonra hükümetin yasakçı politikaları her 8 Mart arifesinde küçük şehirlerde varlığını halen sürdürüyor.
Bununla birlikte kadın hareketini güçlendirmeye yönelik kurulan platformlar ve dernek kuruluşları aktif olarak varlığını sürdürmeye çalışmaktadır..Doğuda LGBTİ+ haklarını destekleyen kuruluşların sayısı az olmakla birlikte eşcinsel bireyler çoğunlukla kadın hareketinde kendine yer edinmeye çalışmakta. Hükümet politikalarının son dönemde saldırgan bir hal almasıyla eşcinsel bireyler savunmasız halde hedef tahtasında sıkıştırılmış durumda.
Mücadelede birleşmek
8 Mart ve LGBTİ+ haklarına yönelik etkinlikler, bu grupların karşılaştıkları ortak zorluklara dikkat çekmek ve daha adil bir toplum için birleşik bir cephe oluşturmak adına önemli fırsatlar sunuyor. Kadınlar Günü’nde LGBTİ+ bireylerin de desteklenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sadece heteroseksüel veya cisgender kadınlar için değil, herkes için olduğunu vurgulanmasını diliyoruz. Bununla birlikte büyükşehirlere nazaran küçük şehirlerde ve Doğu-Güneydoğuda bulunan şehirlerde yaşayan LGBTİ+ bireyler 8 Mart’ta can güvenliklerinden dolayı görünür değiller. Bunun en etkin nedenlerinden biri mücadelede bölge şehirlerinde kadın ve lubunya hak mücadelesinde ortak amaçlar varken bile siyasi baskılardan uzak, zaten var olan azınlık hakların ellerinden kayıp gitmesini engellemek adına yeterli adımlarda bulunamaması. Bu noktada batıda bulunan kadın ve LGBTİ+ hak mücadelesinde aktif çalışmalar yapan kurum ve platformların bölgeye katılımı konusunda çok iş düşüyor
Darp edilmeden sokaklarda özgürce yürüyebilecek miyiz?
Van’da LGBTİ+ hak mücadelesinde bulunan bir arkadaşımız, ‘8 Mart’ta lubunyalar olarak neredesiniz ve beklentiniz ne?” sorumuza şöyle yanıt verdi:
“8 Mart’ta hiçbir yerde değiliz. Gerçekten değiliz. Bu hem gerçek anlamda hem de mecazi anlamda kullandığım bir söz. Fakat altında yatan gerçeklik şu, bizler ne yazık ki yaşadığımız şehirlerde kolluk kuvvetlerinin baskıları yerel yönetimlerin LGBTİ+ bireylere olan katı tutumları nedeniyle 8 Mart’ta bile sokağa inemiyoruz. Bir noktada aslında kaderimize terk edilmiş durumdayız. Üzücü bir durum bizim için zira her 8 Mart geldiğinde heyecanlanmak yerine acaba bu 8 Mart’ta da kadınlar haklarını tam olarak sokakta isteyebilecekler mi? Darp edilmeden sokaklarda özgürce yürüyebilecekler mi diye izlemekle yetiniyoruz. Bizler de sokakta en arkada saklanarak yürüsek de onların verdiği güçle adımlarımızı hızlandırıyoruz. Çünkü kadınların haklarını tam manasıyla elde etmeleri bizim için çok önemli. Bir noktada kadınların yıllardır verdikleri mücadelenin arka planında bizler de haklarımızı ararken onların bize verdiği destekle birlikte güçleniyoruz. Fakat son dönemde var olan nefret politikaları yüzünden kadın hareketinde eskisi kadar yer edinemiyoruz. Bulunduğum şehirde ne yazık ki diğer batıdaki büyük şehirlere nazaran bizlerin pek görünür olma gibi bir hak elde etmesi biraz zor görünüyor. Zor olması, imkansız olması anlamına gelmiyor elbette. Fakat bir doğrultuda destek görmeden de bir başarı elde etmemiz bir yere kadar mümkün görünüyor. Bu 8 Mart’taki umudum haklarımızı bir nebze olsun elde edebileceğimiz, sokaklarda varlığımızı sürdürmemizin mümkün olacağı günlere açılan bir kapı olarak yorumlamak istiyorum ve böyle bir beklentiye sahibim.”
Sonuç olarak 8 Mart ve LGBTİ+ mücadelesi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsel yönelim, cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığa karşı ortak bir cephe oluşturabilir ve bu ortak cephenin tüm Türkiye’de eşit bir şekilde dağılması mümkün. Bu iki hareketin dayanışması, daha kapsayıcı, adil ve eşit bir dünya yaratma yolunda güçlü bir ittifak kurabilir. Ön yargıları yıkmak, ayrımcılığa karşı mücadele etmek ve her bireyin haklarını korumak için birleşik bir duruş, bu uzun ve zorlu yolda ilerlemek için hayati öneme sahip. Herkesin cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine bakılmaksızın eşit haklara sahip olduğu bir toplum, ancak bu tür ortak mücadelelerle mümkün olacak.