Bulut S.
Bizim birbirimize sesimizi duyurabilmek için bağırmamıza gerek olmamalı. Biz kendi ses tonumuzla dinlenir konumda olmalıyız
Bu yazımda bir kuir aktivist öğrenci olarak, LGBTİQ+ alanlarda güvenli alanın ne olduğu, neden ihtiyacımız olduğu ve bunun nasıl inşa edilebileceği ile ilgili düşüncelerimi derliyorum.
Bence güvenli alan bulunduğumuz ortamda herkesin öncelikle can güvenliğinin olduğu, kendisini, düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, rahat ve güvende hissettiği, yargılanma endişesi duymadığı, ötekileştirilme, yanlış anlaşılma ve sürekli tehlikelere ve fobiye karşı diken üstünde olmaması gereken, bunun için kişilerin kendisini ve çevresindeki insanları gözettiği bir alan. Aynı zamanda güvensizlik yaratıcı durumlar, davranışlar ve söylemlerle karşılaşıldığı zaman herkesin üzerine düşen inisiyatifi aldığı bir yer. Özellikle kuir alanlarda bulunan ve kampüste mücadele yürüten birisi olarak, biz LGBTİQ+’lar için bunun önemi çok büyük. Gündelik hayatta zaten birçok ortamda konforsuz hissediyor, kimliğimizle ilgili belki de birçok şeyi gizlemek zorunda kalıyor ya da açık kimlikliysek fobilere ve rahatsız edici davranışlara maruz kalıyoruz.
Öğrenciler olarak en çok zaman geçirdiğimiz yerlerden biri olan kampüslerimizde de durum böyle. İktidar tarafından sürekli hedef gösteriliyor, atadığı kayyumlar tarafından kampüsteki güvenliğimiz sağlanmamakla kalmıyor, bir tehdite, fobiye maruz kaldığımız zaman gidecek bir yer bulamıyoruz. Kendimizi güvende hissettiğimiz yerler son derece sınırlı oluyor. Bu noktada aktivizm yürüten herkesin ihtiyaç duyduğu ve birbirine de sağlaması gereken bu güvenli alanı her alanda beraber inşa etmek bizlere düşüyor. Şehirdeki örgütlerde, topluluk ve derneklerde, kampüslerde öğrenci topluluklarında…
Asıl örgütlenmeye başlayıp ve aktivizmle tanıştığım yer üniversitemin LGBTİQ+ öğrenci topluluğu olduğundan ve güvenli alanın ne olduğunu burada öğrendiğimden düşüncelerim de bu çerçevede gerçekleşiyor. Bizler kampüslerimizdeki LGBTİQ+ topluluklar olarak bizlere sunulmayan, ötekileştirilip sesleri cezalarla susturulmaya çalışan öğrenciler olarak, aktivizmden pek tabii vazgeçmiyoruz. Ancak kendi sesimizi çıkarırken diğer sesleri bastırmamalı, kişilerin kendini bulunduğu ortamda güvende hissettiği bir şekilde güvensiz kampüslere ve güvensiz dünyaya başkaldırmalıyız.
Bizler kampüslerde, topluluklarımızda sadece aynı ortamda bulunmakla kalmıyor, beraber bir dayanışma, bir direniş alanı inşa etmeye çalışıyoruz. Gündelik hayatta yaşadığımız tüm streslerin, geçim ve varoluş dertlerinin yanı sıra bu alana elimizden geldiğince bir şeyler sunmaya, bu alandan ve birbirimizden bir şeyler almaya ve beraberliğimizi büyütmeye çalışıyoruz. Bunlar benim için en temelde tek başına olduğunu sanan, kendini kabullenmekten kaçmak için elinden gelen her şeyi yapan, yanlış olduğuna ve yalnız kalacağına inandırılan tüm küçüklerim ve küçük ben için yaptığım şeyler. Herkesin aktivizimle tanışma ve bu alanda var olma hikayesi pek tabii farklıdır.
Ancak hepimiz bu düzenin böyle gitmemesi gerektiğinin farkında ve bunu değiştirmek için birbirimize, mücadelemize ihtiyacımız olduğunu bilen kişileriz. Bunları yapmak benim için iş değil. Teslim tarihi olan ödevler ise hiç değil. Herkesin, içerisinde olmak istediği kadar ya da elinden geldiğince olduğu alanlar. Bu alanlar bir ölçüde toplumdan farklı yerler de değil. Birbirinden farklı onlarca hayat hikayesi, onlarca varoluş savaşı, onlarca yaşanmışlık ve korunma kalkanlarının olduğu ortamlar. Böyle bir dünyada, bu dünyanın diliyle yetiştiğimiz, belki de güvenli alanın ne olduğunu bile bilmediğimiz bir yerde bu alanı yaratma çabası da pek tabii zor oluyor. Bu alanlarda bile kişiler neyin fobi olduğunu, dinlemenin önemini, manipülasyonu, şiddetsiz iletişimi ve birbirini gözetmenin önemi bilemiyor ya da bunun gerekli ve önemli olduğunu düşünmeyebiliyor. Bizler birbirimizi dinleyemeyeceksek, birbirimizin duygularına, kırgınlıklarına, düşüncelerine önem vermeyeceksek, bunu toplumda nasıl inşa edeceğiz. Var olmasını istediğimiz toplumu en başında kendi topluluklarımız ve alanlarımızda kurmalıyız.
Bunu yapmak ise o kadar basit ki aslında. Bu basitliği onu aynı zamanda zor da yapıyor ve çünkü dediğim gibi hiç de böyle olmayan alanlarda yaşıyoruz. Ancak bunu yine beraber inşa edebiliriz. Birbirimizden öğrenerek ve değişime açık olarak.
Bizim birbirimize sesimizi duyurabilmek için bağırmamıza gerek olmamalı. Biz kendi ses tonumuzla dinlenir konumda olmalıyız. Herkesin daha iyi bildiği bir şeyler vardır. Aynı şekilde başkalarının ondan daha iyi bildiği şeyler de. Farklı bir sürü düşünce var ve bunlara kulak vermek, en doğrusunu ben bilirim, benim dediğim olmalı düşüncesinde olmamak bu güvenli alan için önemli taşlardan birisini oluşturuyor. Aynı şekilde konuşmalar ve tartışmalar içerisinde şiddetsiz bir iletişim kurabilmek de öyle. Herkes doğru olabilir ve herkes yanlış da olabilir. Bunu oturup konuşmadıkça ne öğrenebilir ne de kendimizden bir adım ileriye gidebiliriz.
Birbirimizin kendini güvende hissedişine önem vermek, esenliğini gözetmek bence bu alanın olmazsa olmazı olmalı. Bu sevmekten farklı bir durum. Bizler birçok alanda beraber yol yürüyeceksek, beraber üretip değişimi beraber getirmeye çalışacaksak, önem verdiğimiz şeyleri yapıyor olacaksak, bunu birbirimize de önem vererek yapmalıyız. Kendimizi güvende hissetmediğimiz, sesimizin duyulmadığı ortamlarda hem bizler olumsuz etkilenecek hem de sesimizi çıkarabileceğimiz alanlardan giderek uzaklaşmak istiyor olacağız. Çünkü zaten birçok yerde savaş veriyoruz ve bizim olan alanlarda birbirimize karşı bu savaşı vermek zorunda olmamalıyız.
Değişim istiyorsak değişmeyi, dinlenmek istiyorsak dinlemeyi, şiddet dolu bir dile maruz kalmak istemiyorsak şiddetsiz iletişim kurmayı, fobiye maruz kalmak istemiyorsak fobik olmamayı ve güvende hissetmek istiyorsak güvenli alanlar yaratmayı beraber öğrenmeliyiz.