Röportaj Yapan: Elif K.
Röportaj Veren: Zeynep E. (Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğrencisi)
***
EK: Zeynep merhaba, öncelikle zamanınızı ayırdığın için teşekkür ederim. 2024 yılında Türkiye’deki üniversitelerde hak mücadeleleri konusunda bir öğrenci olarak düşüncelerini açıklar mısın? Bize, bugün üniversitelerde en öne çıkan hak taleplerinden biraz bahsedebilir misin?
ZE: Tabii ki, Son dönemde Türkiye’de üniversitelerde bir yenilgi süreci yaşanıyor.Öne çıkan meseleler arasında akademik özgürlükler, öğrenci hakları, kampüslerde toplumsal cinsiyet eşitliği ve ekonomik kaygılar yakıcı derecede arttı. Barınma sorunları, yemek fiyatları ve burs yetersizlikleri öğrencilerin güncel hayatta en büyük engellerden biri haline geldi. Türkiye’deki siyasetin sıkışmışlığı ve umutsuzluğu, kampüslerde de hissediliyor ve tarihten bugüne bakıldığında öğrenci hareketliliğinde çok daha pasif ve umutsuz bir hava söz konusu.
EK: Ekonomik kriz öğrencileri nasıl etkiliyor? Somut bir örnek verebilir misin?
ZE: Elbette. Örneğin, İstanbul’daki çoğu üniversite öğrencisi için kira fiyatları son derece ciddi bir sorun. 2024 yılında bir öğrenci ortalama bir evde kalmak istese ayda en az 15-20 bin TL gibi bir tutar ödemek zorunda kalıyor. KYK yurtları yetersiz ve özel yurtların fiyatları da astronomik. Bu durum öğrencileri ya aşırı kalabalık evlerde yaşamaya ya da kampüslerine uzak alanlarda, daha ucuz ama zor şartlarda konaklamaya, cemaat yurtlarında barınmaya zorluyor. Öğrenciyi bu kadere mahkum etmek bilinçli bir tercih. Bu da meseleyi yalnızca ekonomik değil siyasal olarak ele almamızı gerektiriyor.
EK: Peki, 2024 içerisinde gerçekleşmiş olaylar hakkında ne düşünüyorsun? Öğrenci muhalefeti için tanımladığın “yenilgi” sürecinde umut verici gelişmeler oldu mu?
ZE: Elbette, mesela İstanbul Üniversitesindeki eylemlilik kayda değerdi, Beyazıt’da uzun süre sonra o kadar kalabalık bir eylem gerçekleşti. İkbal ve Ayşenur’un katledilmesinden sonra oluşan feminist eylemlilik de çok kuvvetliydi. Yenilgi hali tersine döndürelemeyecek bir şey değil, fakat sosyalist öğrencilere, lubunyalara, feminist öğrencilere yönelik bir hedef gösterme hali devam ediyor. Bu durum gündelik hayatımızın da içine yerleşmiş durumda. Bunu üreten de mevcut siyasi iklim. Bu kara propaganda tüm öğrenciler üzerinde hareketsizliğe, hareket edene düşmanlaşma eğilimi doğuruyor. Bunun sonucu ya jin jiyan azadi sloganı bahane edilerek feminist eylemlere erkek müdahalesine ya da haliç üniversitesindeki rektör eylemlerinde olduğu gibi söylemi belirsiz, apolitik, içi kof bir eylem ilüzyonuna dönüşüyor.
EK: Yakın zamanda Yıldız Teknik Üniversitesi’ndeki yılbaşı ağacı süsleme olayı da gündeme geldi. Bu konuya dair görüşlerin nelerdir?
ZE: Evet, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yaşanan olay, hem toplumsal hem de bireysel özgürlüklerin nasıl tehdit altında olduğunu gösteriyor. Yılbaşı ağacını süslemek bile bir özgürlük mücadelesi haline geldi. Öğrenciler başını kaldırmaya,yetkililerden hesap sormaya, siyaset yapmaya o kadar yabancılaştırıldı ki geleneksel bir aktivite denilebilecek bir ağaç süsleme işi bile politik anlam kazanıyor. Hatta bir paylaşım gördüm; “cihadçı çetelerle savaşmak” olarak nitelendirmiş bir öğrenci olayları. Aslında yazılan yanlış değil, ancak iktidarın bizi ne kadar dar bir alana sıkıştırdığını da gösteriyor. Yaşananları değersiz kılmaz fakat yenilgi halinden kastettiğim buydu. Buralardan tekrar toparlanmak, ağaç süslemek üzerine kurulan dayanışmayı genişletmek gerekiyor.
EK: “Dayanışmayı genişletmek” den kastın nedir?
ZE: Yılbaşı ağacında da, Jin Jiyan Azadi sloganı üzerine gelişen olaylar da AKP-MHP Türkiye’sinde yüksek siyasetin yarattığı gerginliğin; sömürünün, hak gasplarının, kampüs içi problemlerin, katledilen kadınların, şiddet faili hocaların değil buna ses çıkaran öznelerin konuşulmasına sebep verdiğini ortaya koyuyor bence. Aynı sıkıntıyı yaşayan, aynı rahatsızlığı paylaşan öğrenciler bu iklimin bir sonucu olarak iktidarın bir vekiliymişcesine devrimci öğrencilere, feministlere, hakkını arayan sıra arkadaşına düşman kesilebiliyor, kesilmeyenler de meselelerde “tarafsız” bir rol oynamayı seçiyor. Burada yılbaşı ağacı süslemeye kadar gerileyen öğrenci muhalefetinin, artık tarafsız rolünü üstünden atıp düşmanı tanıması gerekiyor.
EK: Öğrencilerin birbirine karşı düşmanlaştırılmasına dair somut bir örneğin var mı?
ZE: 2024’e damga vuran meselelerden birisi de feminist ve/veya sosyalist öğrencilerin sosyal medya hesapları üzerinden ifşalanması oldu. Üstüne üstlük hedef gösterilen öğrencilere sahip çıkması ve kişisel haklarını koruması gereken üniversite yönetimleri bunun yerine bazı yerlerde uzaklaştırma cezaları dahi verdiler. Bu inanılmaz bir gelişme, artık düşmanlaştırma politikasının üniversite yönetimi ve faşist gruplar tarafından el ele sürdürüldüğünü gözler önüne seriyor. Bence buradan “tarafsız” öğrencilere anlatılması gereken şu; taraf olmadıkları, siyasetten uzak kaldıkları tercih ettikleri her an hayatlarına, öğrenciliklerine ve hayalini kurdukları steril üniversite yaşantısına müdahalenin daha da yakınlaşması söz konusu. Bu bir solcu ajitasyonu değil, yılbaşı ağacı gibi bir çok meselede görebileceğimiz üzere gerçekliğin ta kendisi. Bu baskı ortamının bir mücadele pratiği doğuracağına dair de umudu içimde taşıyorum.
EK: Bu mücadelelerde önümüzdeki dönemde öne çıkacak ana meseleler neler olacak? Neler yapılabilir?
ZE: Öğrenci muhalefetindeki hareketliliği tekrardan sağlamak için barınma sorunu,yemekhane ücretleri gibi ekonomik temelli hak talepleri etrafında yapılacak örgütlenmeler dayanışmanın genişletileceği alanlar olabilir. Mevcut siyasal konjonktürde artık öğrencilere politikleşebileceği mücadele alanları sunmak gerekli. Bir rahatsızlık ve harekete geçme isteği var fakat aynı zamanda umutsuzluk da hakim. Burada bahsettiğimiz tüm mücadeleleri birleştirmenin ilk adımı ekonomik temelli talepler üzerine bir mücadele örnek olabilir.