Yasin Yıldırım
Haberin İngilizce / Kürtçe versiyonları için tıklayınız.
LGBTİ+’ların sağlığa erişim hakkı önündeki engeller ciddi sağlık sorunlarına yol açarken üniversitelerin eğitim müfredatları LGBTİ+ların sağlığa erişim süreçlerinde karşılaştığı ayrımcılık, fobi ve bilgi eksikliğinin önemli bir kaynağı olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’de yaşayan LGBTİ+lar hayatın birçok alanında türlü ayrımcılıklara ve nefret suçlarına maruz kalıyor. Maalesef bu ayrımcılıklar gündelik hayatta toplumun çeşitli kesimlerinin ürettiği sözlü ya da fiziksel nefret suçlarıyla sınırlı kalmıyor. Her yurttaşa eşit hakları ve hizmetleri vermekle yükümlü olan devlet bizzat kendi görevlileri, kurumları ve yaptırımlarıyla her gün LGBTİ+ fobiyi yeniden üretiyor.
Devletin bizzat ürettiği bu LGBTİ+fobi öyle büyük boyutlarda ki adeta yeni dönem seçim politikalarını bu fobi üzerinden kuruyor ve toplumun özellikle muhafazakar kısmının dini değerlerini istismar ederek onları LGBTİ+ nefretinin etrafında örgütlüyor. Zaten Türkiye’de hiçbir zaman eşit yurttaş muamelesi görmeyen LGBTİ+lar, devletin hedef göstermeleri sonucunda ev, işyeri, üniversite gibi sosyal alanlarda ve hastane, karakol, adliye gibi kamu kuruluşlarında ayrımcılığa ve nefret suçlarına karşı daha da savunmasız hale geliyor. Bu sebeple LGBTİ+lar her yurttaşın eşitçe faydalanabilmesi gereken sağlık, barınma, eğitim, özgürlük ve güvenlik hakkı gibi birçok hakka erişemiyor.
İhlaller sağlık hakkına erişimi engelliyor
Kişinin en temel haklarından biri olan sağlık hakkının özgürlük boyutu, bir kimsenin, cinsiyet ve üreme özgürlükleri de dahil olmak üzere, kendi sağlığı ve vücudunun kontrolünü elinde bulundurması, işkenceye ve rızaya dayanmayan tıbbi müdahalelere tâbi olmamasını içerirken hak boyutu ise, insanların ulaşılabilecek en yüksek sağlık standardından eşit şekilde faydalanmasına olanak tanıyan bir sağlık sistemine sahip olmayı içeriyor. Ulusal ve uluslararası birçok sözleşme, bildirge ve mevzuatla güvence altına alınan sağlık hakkı, hem kişinin haklarını hem de politika yapıcıların ve hizmet vericilerin yükümlülüklerini içermesiyle sağlıklı olmaktan çok daha fazlasını ifade ediyor.
Türkiye’de herhangi bir mevzuatın da koruma altına almadığı LGBTİ+lar ayrımcılık, fobi, damgalama ve nefret suçları sebebiyle güvenli ve yeterli bir sağlık hizmetine erişemiyor. Sağlık görevlilerinin LGBTİ+ların sağlık alanındaki özel ihtiyaçlarına dair bilgilerinin yetersizliği, yaşadıkları sağlık probleminin kişilerin LGBTİ+ kimlikleri ile ilişkilendirilmesi, kişinin rızası dışında LGBTİ+ kimliğinin açıklanması, gizlilik ve mahremiyetle ilgili kaygılar, kimliklerinin sosyal güvenlik kurumlarıyla paylaşıldığı takdirde çalışma durumlarının ve iş başvurularının etkilenmesi ve daha birçok ayrımcılık ve hak ihlali öznelerin sağlık hizmetine erişiminde engeller oluşturuyor. Kimi LGBTİ+lar karşılaşabilecekleri her türlü ayrımcılığı göze alıp tedavi, muayene ve çeşitli tıbbi müdahaleler için sağlık kuruluşlarına başvursa da sağlık çalışanlarının ayrımcı tutumları, damgalayıcı söylemleri, aşağılayıcı tavırları ve sağlık hizmeti için başvuranların kişisel alanını ve mahremiyetini gözetmemesi sebebiyle birçok ihlale maruz kalıyor. Bu sebeple başta trans+lar olmak üzere birçok LGBTİ+ ciddi sağlık sorunlarında dahi sağlık kuruluşlarına gitmemeyi tercih ediyor.
LGBTİ+ların sağlık hakkına erişememesi, kontrollerini aksatmaları ve tedavilerini ertelemeleri, hastalıkların erken teşhisini güçleştirerek daha ciddi sağlık sorunlarına yol açıyor. LGBTİ+lara yönelik ihlaller sağlık hizmeti sağlayan kişilere güveni azalttığından birçok özne tedavileri için paylaşılması gerekli olabilecek kişisel ve tıbbi bilgileri gizlemek zorunda kalıyor. Ayrıca, halihazırda güvenceli çalışma hakkından da mahrum bırakılan LGBTİ+lar kamu kuruluşlarında sıklıkla maruz bırakıldıkları ayrımcılıktan kaçınmak için özel sağlık hizmeti sunan kuruluşlara yönelmek zorunda kalıyor. Bu özneler için fazladan maddi yük anlamına gelirken maalesef ayrımcılıktan korunacaklarını da garanti etmiyor.
“İnternetten araştırma yaparak kendi kendimi tedavi etmeye çalıştım”
Türkiye’de seks işçiliği yapan trans kadın S.K. sağlığa erişim deneyimini şöyle anlatıyor :
“Trans kadın olduğum için günlük hayatta markete gitmek gibi basit ihtiyaçlar bile bana çok güvensiz hissettiriyor. Geçmişte yaşadığım birçok ayrımcılık ve maruz kaldığım nefret söylemleri yüzünden yıllardır hastaneye gitmiyorum. Yaklaşık altı ay önce vücudumda enfeksiyona bağlı iltihaplı yaralar çıkmaya başladı. Gittikçe büyüyen yaralar neredeyse vücudumun tamamını sardı. Bu süreçte aylarca internetten yaptığım araştırmalarla kendi kendimi tedavi etmeye çalıştım. En sonunda başka bir trans sağlık çalışanı arkadaşımın da yardımıyla uzun ve acılı geçen hastalık sürecini atlattım.”
Birkaç ay önce cinsiyet uyum sürecine başlayan üniversite öğrencisi Ilgaz ise sürece dair şunları aktarıyor:
“Transların sağlık haklarına erişiminden özellikle Ankara özelinde bahsedebilirim. Benim için hem cinsiyet uyum sürecime başlamak için ihtiyacım olan sağlık hizmetlerine ulaşmak hem de nereden başlamam gerektiğini öğrenmek zor bir deneyim oldu. Bu konuda başvurabileceğim bir kaynak yoktu. Bu sebeple nereye başvurmam gerektiğini çözmeye çalıştığım dönem sürecimi istediğimden fazla geciktirdi. Aynı zamanda cinsiyet alanında çalışan psikiyatri doktorlarının sayısı Ankara’da yalnızca bir-iki kişiyle sınırlı. Bu yüzden de bu kişilerden randevu almak neredeyse imkansız. Cinsiyet uyum sürecini tamamlamak için bu doktorlara başvurmanın devlet tarafından bir zorunluluk yapılması ben dahil çoğu transı gerçekten çok zor bir duruma sokuyor. Bu doktorlardan zor zahmet randevu aldıktan sonra sosyal, ailevi problemlerimize dair bir terapi desteği de sağlamıyorlar. Daha ziyade bir prosedürün gerçekleşmesi şeklinde işliyor süreç. Son olarak bu şehirde hormona ulaşım da çok zor. Bazı hormonlar kimsenin ulaşamayacağı fahiş fiyatlara satılıyor, üstelik çoğu eczanede bulunamıyor. Birçok trans için hormona ulaşım bir hayatta kalma meselesiyken bu durum insanları ölüme ve sefalete itiyor.”
Müfredatta LGBTİ+ sağlığına alan ayrılmıyor
Üniversitelerin tıp ve diğer sağlık bölümlerinde kullanılan eğitim müfredatları LGBTİ+ların sağlığa erişim süreçlerinde karşılaştığı ayrımcılık, fobi ve bilgi eksikliğinin önemli bir kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Hiçbir fakültenin ders içeriklerinde özel olarak LGBTİ+ sağlığına dair bir alan ayrılmıyor. Öğrenciler cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, toplumsal cinsiyet gibi temel kavramları dahi öğrenmeden mezun olup sağlık hizmeti vermeye başlıyor.
Dünyadaki güncel rehberler interseksleri ve bedenlerini cinsiyet spektrumunda bir çeşitlilik olarak tanırken Türkiye’deki ders içeriklerinde hala “cinsiyet gelişim bozuklukları” adı altında sınıflandırılıyorlar. İntersekslerin beden otonomileri hiçe sayılarak genitallerinin “normalleştirme ameliyatları” adı altındaki cerrahi girişimlerle “düzeltilebileceği” öğretiliyor.
Trans uyum süreçleri müfredatın hiçbir yerinde kendine yer bulmuyor. Koskoca jinekoloji ihtisasının tamamında sanki yalnızca cis kadınların vulvası ve vajeni varmış gibi davranılıyor, trans bedenler görmezden geliniyor. HIV, HPV, Hepatit gibi virüsler ve sebep oldukları hastalıklar anlatılırken LGBTİ+lar bu hastalıkların toplumsal ve tarihsel boyutuyla ele alınmıyor, doğrudan damgalanıyor. Ruh sağlığına yönelik güncel çalışmalar ve rehberlerde LGBTİ+’ların stres, anksiyete, yeme bozukluğu ve depresyon gibi ruhsal ve bedensel sağlık sorunlarını toplumun geri kalanına göre daha yaygın ve yüksek yaşadığı bilinmesine rağmen psikiyatri ders ve stajlarında LGBTİ+’lar bu konularda kilit bir nüfus olarak dile getirilmiyor.
Tüm bu nefret suçlarının, hak ihlallerinin ve ayrımcılıkların karşısında ezilmeye çalışılan LGBTİ+lar ise öz örgütlenmeler, dernekler, meslek odaları aracılığıyla bir araya gelerek dayanışma ile hayatta kalıyorlar ve her gün mücadeleyi biraz daha büyüterek güçleniyorlar.