*Ebrar Akdeniz
Bizler üniversite kampüslerinin akşamları yeterli aydınlatılmaması nedeniyle her akşam okuldan tedirgin bir şekilde çıkıyor, kendimizi okullarımızda dahi güvende hissedemiyoruz.
Dünyada, özellikle de Türkiye’de kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’lar olarak güvenli alanlarda yaşam sürdürebilmek oldukça zor. Türkiye’de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na göre 2023’te erkekler 315 kadını öldürdü, 248 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. Çocuklar türlü türlü işkencelere maruz kalıyor. Güvenli alanlardan ve kalan umutlarımızdan bahsetmek her geçen gün daha da güçleşiyor. Öldürülen kadınların her birinin yakın çevreleri tarafından şiddet, taciz ve tecavüz gibi olaylara maruz kalarak yaşamlarını yitirmesi ve bunun ardından karşılaştığımız cezasızlık politikaları, hükümetin bu gibi olayları sansürleyerek gündemden düşürme çalışmaları herkesi yıpratmış durumda. Şiddetin mağduru olan taraflar olarak yaşayabileceğimiz bütün alanlar kısıtlandı ve korku atmosferi hakim. Gündelik yaşamımızda vakit geçirdiğimiz alanlarda kaygısız bir şekilde dolaşabilmek imkansız hale geldi. Bu alanlardan biri de binlerce genç kadının ve LGBTİ+ bireyin yaşam sürdürdüğü üniversite kampüsleri.
Bugün üniversitelerimiz gündelik hayatımızın en yoğunluklu uğrak noktası iken bu alanların bizler için güvenliğini talep etmek en doğal haklarımızdan biri. Bizler üniversite kampüslerinin akşamları yeterli aydınlatılmaması nedeniyle her akşam okuldan tedirgin bir şekilde çıkıyor, kendimizi okullarımızda dahi güvende hissedemiyoruz. Üniversitelerde çokça yaşanan öğrenciler arası ya da öğretim görevlileri ve öğrenciler arası yaşanan taciz/şiddet olayları ise neredeyse her gün duyduğumuz bir gündem haline geliyor. Gün geçtikçe ülke genelinde bu tür olaylar arttıkça, yaşadığımız şokların etkisinden çıkamadan bir yenisi üzerine eklendikçe her şeyi daha da normalleştirmeye ve hayatımızın olağan bir parçasıymış gibi konumlandırmaya başlıyoruz.
“Aydınlatma sorunlarıyla karşılaşıyoruz”
Üniversiteli kadınların kampüslerde karşılaştıkları ihmalleri İstanbul Üniversitesi’nden arkadaşımız Emel ile konuştuk. Emel, “İstanbul Üniversitesi’nde yeterli güvenlik önlemlerinin alındığını ve kadınlar için güvenli alanlar yaratıldığını hala görebilmiş değilim” dedi. Emel sözlerine şöyle devam etti:
“Akşamları kütüphanede benimle birlikte birçok kadın ders çalışırken Havuzlu Bahçe’nin ışıklarının kapatılıp bahçenin kapkaranlık bırakılması, okulun araç girişi yolundaki sokak lambalarının akşamları çalışmaması gibi aydınlatma sorunları ile karşılaşıyor, okuldan çıkıp beş dakika ötedeki metroya bile kaygılanmadan yürüyemiyoruz. Okulun çok yakınında yer alan Vezneciler KYK yurdunun önünde yurttaki kızları dikizleyen biri beliriyor ve bunun önüne geçecek bir şey yapılmıyor. Bu durumdan hem yurttaki kadınlar hem de İstanbul Üniversitesi öğrencileri zarar görüyor. Halihazırda okulumuzun çok karışık bir yapısı var. Belki ana kampüs dışında geri kalan kısımlara bir kampüs bile diyemeyiz ve dışarıdan gelebilecek herhangi bir etkiye çok açık bir bölge Beyazıt yerleşkesi. Bu dağınık ve kalabalık yapının arasında kadınlar olarak bizlere daha rahat alanlar sağlanmasına ve güvende hissettirilmeye ihtiyacımız var. Okulumuzun çok yakınında iki kadın vahşice katlediliyorken bizler de okulumuzda dahi güvende hissedemiyorsak artık bir şeyler yapmamız gerektiğinin farkında olmalıyız.”
Emel, İstanbul Üniversitesi’ni “Güvenli Kampüs” haline getirebilmek yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı:
“Güvenli kampüs terimini gerçek hayata aktarabilmek istiyorsak asıl hedef her bir üniversite bileşeninin kampüs içinde ya da çevresinde özgür, rahat ve kaygısızca yürüyebilmesinin sağlanması olmalı. Bunun için de ışıklandırma gibi en temel önlemlerin eksik bırakılmaması çok önemli. En önemlisi ise, Türkiye genelinde de en büyük taleplerimizden biri olan cezasızlık politikaları. Üniversite içerisinde tacizci birçok öğrenci ve akademisyen kol gezerken okullarımızın onların koruyucuları olmak yerine gerekli cezai süreçleri yürütmeleri ve potansiyel failler için bir caydırıcılık mekanizmasını işletmeleri gerek. Bu süreçleri destekleyen, uygulanması için daha ileriden rol üstlenen CİTÖK’ün de etkin işletilmesi ve İstanbul Üniversitesi içinde bu gibi mekanizmaları bilmeyen tek bir kişinin kalmaması her öğrenci için çok önemli.”
“Mücadelemiz ancak birlikte mümkün”
Üniversitede yaşanan olaylar ise belli gruplar ya da okul resmiyeti tarafından öğrenciler üzerinde baskı kurularak, tehditler ve korkutmalar eşliğinde gizlenmeye çalışılıyor. Taciz, tecavüz ve şiddet failleri birer fail olduğu kadar buna göz yuman ve saklamaya çalışan sistem de yardakçılıkla bir fail haline geliyor. Yaratılan bu korku atmosferiyle senelerdir üniversiteli gençlerin düşünce ve ifade özgürlüklerine ket vuruluyor, gençlerin bir araya geldiği en ufak alanlar dahi kısıtlanmaya çalışılıyor. Yıllar geçtikçe yaşadığımız korkunç olaylar ne kadar artarsa artsın, sistemin baskıcı politikaları işçinin, gencin, kadının birleşme ve örgütlenme hakkını gasp ediyor ve bizleri daha da boyun eğen bir kümenin elemanları olmaya itiyor. Fakat bizler, bu ülkede örgütlü mücadeleye en çok ihtiyacı olanlardan birinin kadınlar olduğunu biliyor ve birleşmekten bir adım bile kaçmıyoruz. Üniversitelerimizde kadın birliklerini daha da büyütmek için mücadele ediyor ve dayanışma ağlarımızı arttırmak, daha sıkı ipliklerle örülmüş hale getirmek için çabalıyoruz.
Mağdur olan herkes için üniversitelerde mücadelesini büyütmemiz gereken en önemli alanlardan biri ise CİTÖK (Cinsel Tacizi Önleme Kurulu). Birçok üniversitede öğrencilerin ve okul kulüplerinin birleşerek kurdukları Cinsel Tacizi Önleme Kurulları mağdurların ilk ulaşacakları komisyon olarak karşımıza çıkıyor. Üniversite yönetimleri herhangi bir kadın ve LGBTİ+ bireyler için destek mekanizmalarını oluşturmazken öğrenciler duruma el koydular ve bir amaç uğruna birleştiler. CİTÖK’ler mağdurların eğitim alanlarında maruz kaldıkları bir şiddette başvurulacak kurumlarla mağdurlar arasında köprü görevi görerek süreçleri hızlandırmak ve etkili işletmek adına kuruldu. Mücadelemizi görünür hale getirebilmek için CİTÖK’ten kampüs içerisindeki herkesin haberdar olması çok önemli. Bizler bu mücadeleyi dayanışabileceğimiz ağlar geliştirerek, sokakta da kampüste de asla yalnız olmayacağımızı birbirimize hatırlatarak sürdürüyoruz.
İstanbul Üniversitesi’nden Boğaziçi’ne, Yıldız’dan İAÜ’ye her üniversitede kadınların dayanışacağı alanları örüyor Kadın Çalışma Komisyonları aracılığıyla bir araya geliyoruz. Dayanışmayı sürdürebilmek için esas olan şey de örgütlü kadın mücadelesine her bir kadının ileriden katılması ve yalnızca bir şeye dahil olmak değil onun bir parçası haline gelebilmesi. Çünkü bu mücadelelerin her biri küçükten büyüğe doğru ilmek ilmek işlenerek büyütülüyor. Bugün yalnızca bir eylemden sonuç beklemektense üniversitelerimizdeki kadın kulüplerinde etkinliklere katılmak, oradaki her bireyi daha yakından tanımak, sorunlarımızı ve çözüm yollarını daha derin konuşabilmek ve tartışmaları daha ileriden sürdürebilmek kadın mücadelesi için daha sağlam ve kalıcı temeller oluşturacaktır.
Üniversitelerde sosyal alanlarımız ellerimizden alınırken bizlerin dayanışmamızı büyütebilmek adına kendi alanlarımızı oluşturabilmemiz, yalnızlaştırıldığımız her gün daha fazla birleşebilmek için çabalamamız gerekiyor. Güvenli kampüsler için, bunun koruyucusu olan etkin bir CİTÖK için her geçen gün çapımızı büyütmemiz gerekiyor. Mücadelemizi ördüğümüz bu yolda aramıza her bir ilmeğiyle katkı sağlayan kadınlarla yürürlüğe soktuğumuz CİTÖK gibi daha birçok kazanımlara yol açacağız. Güvenli yaşam alanları, güvenli kampüsler için mücadelemiz ancak birlikte mümkün!