LGBTİ+lar varoluşlarını kampüslerden ve sokaklardan pankart sallandırarak, basın açıklamaları ve yürüyüşler yaparak haykırmaya, seslerini duyurmaya devam ediyor.
*Oğuzhan Salman
***
İktidarın baskı, nefret ve faşizmini her alanda yaydığını ve bunlar karşısında mücadele eden gençliği; polis şiddeti, gözaltı ve tutuklama gibi birçok hukuksuz pratikle geçtiğimiz yıllara nazaran daha fazla sindirmeye çalıştığını gördük. Özellikle artan ve sistematikleşen bu baskılar iktidarın gençliğin özgürlük hareketinden ne denli korktuğunu gözler önüne sermiş oldu.
2024’te de devletin işçilere, kürtlere, kadınlara, LGBTİ+lara, mültecilere ve ekolojiye yönelttiği düşmanlığın karşısında hep bir halk hareketi var oldu ve üniversiteli gençlik artan yıldırma politikalarına rağmen bu eylemliliklerde faşizmin karşısında ezilenlerin yanında yerini almayı sürdürdü.
Üniversiteli gençlik bu yıl; Kürt halkının iradesine kayyımlarla darbe vurmaya çalışan, sokakların güvenliğini bahane ederek hayvanları katleden, işçilerin haklarını ellerinden alan, cezasızlık politikalarıyla kadın cinayetlerini körükleyen ve yine nefret suçlarını körükleyip LGBTİ+ların yaşamlarına kast eden devletin karşısında alanlardaydı. İktidarın halka yaşattığı zulümlere dur demek için birçok farklı mücadele alanlarını dolduran gençlik yine iktidarın ve kolluk kuvvetlerinin hukuksuz müdahalelerine maruz kaldı. Bu eylemlilikler sonucu birçok sıra arkadaşımız devletin faşizmine karşı hakkını savunduğu için ev baskınlarıyla, polis şiddetiyle ve işkenceyle gözaltına alındı hatta tutuklandı.
İktidarın uyguladığı tüm bu baskı ve yıldırma politikaları gençlik hareketinin zayıflamasına yol açtı. Gençlik hareketinin önemli dinamiklerinden olan LGBTİ+ mücadelesi de bu atmosferden en çok etkilenen alanlardan oldu, zaten mücadele alanları daraltılan ve “güvenli alanlarına” çekilmek zorunda olan LGBTİ+lar bu yıl devletin her geçen gün daha fazla hedef göstermesi, kriminalize etmesi ve halkı düşmanlaştırmasıyla biraz daha geri çekildi.
İktidar bu yıl bir yandan LGBTİ+ları hedef gösterip nefret suçlarını cezasız bırakarak LGBTİ+ cinayetlerini, intiharlarını körüklerken bir yandan da transların yaşam alanlarına gerek kolluk kuvvetleriyle gerek hukuksuz mühürlemeleriyle saldırmayı sürdürmesi yetmezmiş gibi 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma gününde getirdiği yasayla hormona erişimlerini kısıtladı. Özellikle İzmir’de Bornova Sokak’ta sex işçisi trans kadınlara karşı artan polis ve bekçi zulümlerine karşı Direnişin Renkleri yürüyüş, basın açıklaması ve pankartlar sallandırarak tepki gösterdi.
LGBTİ+ örgütlenmeleri Onur aylarına, etkinliklerine ve yürüyüşlerine getirilen yasaklar; artan polis şiddeti, gözaltı ve tutuklamalar karşısında yeni eylem pratikleri geliştirerek “sokaklar bizimdir” demeye devam etti ve tüm müdahalelere rağmen İzmir, Ankara ve İstanbul’da Onur yürüyüşleri gerçekleşti.
Türkiye’nin her yerini saran baskı ve nefret dolu atmosfer üniversitelerde aynı şekilde kendini var ediyor. Bu yıl da güvenli bir alan olması gereken üniversiteler gerek fobik yönetim ve akademisyenler gerekse LGBTİ+ların en ufak bir araya gelişinde kampüsleri dolduran polisin müdahaleleri ile LGBTİ+lara zehir oldu.
LGBTİ+lar, üniversitelerin bu güvensiz havası ve hukuksuz açılan soruşturmalar sonucunda kimliklerinin ifşalanması, okuldan atılmak, tacize uğramak gibi riskler yüzünden örgütlü mücadelede yer almak bir kenara birçok LGBTİ+ kimliğini gizlemek zorunda kaldı. Ancak hala üniversitelerde hareket alanlarının bu denli daralmasına rağmen LGBTİ+lar varoluşlarını kampüslerden ve sokaklardan pankart sallandırarak, basın açıklamaları ve yürüyüşler yaparak haykırmaya, seslerini duyurmaya devam ediyor.