Topluluk

Direnişin görsel hafızası: Yüzleşme aracı olarak görsel

Sevgi

Haberin İngilizce / Kürtçe versiyonları için tıklayınız.

Kadrajıyla Boğaziçi Direnişini yakalayan Boğaziçi mezunlarından Osman Baran Özdemir direnişin görsel hafızasını anlattı.


1 Ocak 2021’de Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum atanmasıyla başlayan Boğaziçi Direnişi sırasında, medyaya yansıyan ve ses getiren eylemlere ve haksızlıklara görseller ve videolar aracılığıyla şahit olduk. Peki direnişi görselleştirmek, kayıt altına almak ne anlama geliyor?

Kadrajıyla Boğaziçi Direnişini anlatan Boğaziçi mezunlarından Osman Baran Özdemir ile direnişin görsel hafızasını konuştuk.


“Hafızayı diri tutma çabası”



Direnişi görselleștirmek, görsel/görsel işitsel olarak direnişi yakalamak neden önemli?

Buna hem kişisel hem de pratik yanıtlar vermek mümkün. Direnişin ilk gününde refleksif bir şekilde elimde kamerayla alandaydım. Daha ilk günden, kamerayla alanda olmanın farklı işlevlerinin bulunabileceğini özellikle kampüse basının erişimi engellenmişken görebiliyorduk. Hem basın hem de sosyal medya aracılığıyla dolaşıma girebilecek görüntüler üretmenin önemini diğer direnişlerden bildiğimiz için, görsel-işitsel üretimleri dolaşıma sokmak için inisiyatif alma konusunda çabuk karar verdiğimizi söyleyebilirim.

Neden görselle belgeleme yapılıyor? Amaç “içeride” olanları dışarıya taşımak mı, ilerisi için belgelemek mi?

Aslında sadece görsel-işitsel belgeleme yapmıyoruz. Daha ilk günlerden çeşitli bileşenlerin, inisiyatiflerin ve halihazırda üniversitede faaliyet gösteren toplamların açıklamaları da, pankartlar da, direnişi haberleştirmek için ürettiğimiz metinler de birer belge. Öte yandan tüketim şekilleri ve dolaşımdaki hızlarından ötürü çoğunlukla bu belgelerin görsel kopyalarını oluşturarak dolaşıma sokma ihtiyacı hissediyoruz. Burada elbette ki içeride yaşananların içeridekiler tarafından dışarıya aktarılması çok önemli.

Hepimiz alanda çekim yaparken özellikle güvendiğimiz, güvenebileceğimiz kişileri zamanla tanıdık ve hem eylemci hem de kayıt alan kişi kimliklerini benimsedik. Bu noktada eylem sırasında görüntü vermek karşılıklı bir anlaşmaya dönüştü: hem dışarıya taşıyacağımız görüntümüz, temsiliyetimiz hakkında bir tartışma alanı yarattı hem de tam da bu karar alma sürecinin kendisini belgeleyen materyaller üretti. Dışarıya taşımak için ürettiğimiz belgelerin her biri bir direnişi sürdürme çabasını da belgeliyor. Bunun için her ne kadar dışarıya taşımak amacıyla üretim yaptığımız olsa da esas dayanağımızın hafızayı diri tutma çabası olduğunu düşünüyorum.



“ Beni en çok zorlayan konu mesafe”


Peki hafıza oluşturmak açısından görsellerin önemi ne? Kronoloji oluşturmak,
hatırlamak, yüzleşmek?


Yoğun olay akışının en büyük etkilerinden biri kendimizi devam etmek için zorlarken aslında ne hissettiğimizi, ne yaşadığımızı, nasıl tepki verdiğimizi değerlendirecek zamanı bulamamamız. Görüntülerin ve seslerin çeşitli anları, duyguları direkt çağırma etkisinden de olacak ki ne zaman direnişin herhangi bir zamanında üretilen bir fotoğrafa, videoya dönsek, çoğu zaman o anı, öncesini ve sonrasını, sıklıkla yapmadığımız bir duygu yoğunluğuyla paylaşmaya başladığımızı görüyorum. Olaya geniş çerçeveden bir mesafe ile yaklaşabilmek kendi tecrübemizi çözümlemeye ve yüzleşmeye de olanak sağlayacak bir mesafeyi beraberinde getiriyor.

Şahsen çektiğimi bile fark etmediğim, direnişin gündeliğinden anlar, aylar sonra ortaya çıktığında ve özellikle kendi aramızda paylaşıldığında bize ne kadar güçlü olduğumuzu hatırlatıyor. Ve aynı zamanda kırılganlığın da zayıflatıcı bir etki olmadığını anlatıyor. Hayatlarımızın çok büyük bir kısmını direnişi sürdürerek, direnişten etkilenerek geçirmenin en yorucu etkilerinden biri kişisel tecrübelerimizi gizleme çabasına girmemiz. Görsel-işitsel her türlü materyalin bu paylaşım alanını açtığına, genişlettiğine ve bize iyi geldiğine inanmak istiyorum. Sanırım arşivcilik refleksinin temel unsurlarından biri de bunun sebebiyet verdiği itki.

Direniş her gün dinamik bir şekilde değişiyor. Bu kadar değişken bir şeyi belgelemek nasıl? Kendine has zorlukları, kolaylıkları, belki de fırsatları var mı?

Bu belgeleme sürecinde beni en çok zorlayan konu mesafe. Hem eylemci hem de kayıt alan biri olarak mesafeyi koruyarak eyleme devam etmek ve bunu bir dengeye oturtmaya çalışmak aylar boyunca denediğim ama sonucundan emin olmadığım bir çaba. Biraz da bu yüzden kişisel arşivimde hem eylemcinin gözüne yakın bir gözle kaydedilmiş hem de basının gözüne yakın kaydedilmiş materyaller var.

Bu mesafe konusu içinde bulunduğumuz mekana göre de değişiklik gösteriyor. Kampüste mimlenme ihtimalinden çekindiğimiz fakat ardından bunun zaten gerçekleştiğini öğrendiğimiz anda mesafeyi dilediğimiz gibi azaltmak ve artırmak kolaylaştı. Eylemlilik sokaklarda devam ettiğinde mesafe konusunda dilediğiniz kadar özgür olmadığınızı görüyorsunuz. Basın kartım bulunmadığı için alan içinde oluşan ufak katmanlar arasında da rahatlıkla geçiş yapamadığımdan ötürü daha dikkatli olmam gerekti. Zaten basın kartının da her sorunu çözmediğini, şiddetin ve gözaltıların önüne geçmediğini görüyorduk.Eylemlerin gidişatı, polis ve özel güvenlik varlığı tahmin edilemez noktalara geldiğinde konumunuzu hemen değiştirme ihtiyacından ötürü direniş sürecinde aldığım kayıtların genel olarak kayıt almaya bakış açımı derinden etkiledi.



“Sizi kaydedene kamera doğrultmak…”


Tepki çeken görseller yayınlandığı oluyor. Burada görsellerin amacına yönelik bir soru mevcut: Propaganda mı habercilik mi?

Direnişin başlarında arşivimi belli bir amaç doğrultusunda kullanacağım bilincinden ziyade daha anlık ve tepkisel kayıtlarla oluşturduğumu ama bunların bile “kullanılabilir görüntü” kategorisine girebildiğini fark ettim. Bir noktada basının ve kamuoyunun ilgisini çekebilecek görüntüleri de az çok tahmin edebilmeye başlıyorsunuz. Özellikle bu anların peşinde koşmaktansa eylemin gerçeği ve göstermek istediği ne ise ona odaklanmaya çalışıyorum.

Öte yandan şiddeti, işkenceyi ve hak ihlallerini belgelemek, dolaşıma girsin ya da girmesin bir mücadele alanının içinde direkt yer edineceği düşüncesinden ötürü kaçınılmaz bir eylem halini alıyor. Kadraj içindekilerin sözü propaganda diyebileceğimiz bir materyali barındırdığı için görüntüyü kaydederken özellikle bunu düşünmüyorum.

Dolaşıma sokma aşamasında günün, eylemin duygusunu yansıtmak amacıyla bir süzgeç kullandığımızı düşünüyorum. Habercilik ve propaganda burada iç içe geçerek direniş üst anlatısını oluşturuyor diyebilirim. En nihayetinde propaganda için özel bir çaba harcamadığımızı, haberin kendisinin içkin olarak mücadeleyi ve hak ihlallerini barındırmasından ötürü bu anlamın/aracın bir şekilde oluşabileceğini söyleyebilirim.

Siz çoğunlukla kaydeden tarafsınız. Ama bir yandan kaydedilen taraf da oluyorsunuz. Örneğin eylem alanında polisler kameralarıyla kayıt aldığında. Bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?

Eylemlerin özellikle ilk zamanlarında hem bizler hem de sivil polisler kayıtta olduklarından ötürü sivil polis olmadığımızı ve bu belgeleri kötüye kullanmayacağımızı bir şekilde aktarmamız, hissettirmemiz gerekti. Sadece kameranın varlığı bile tedirgin ediciydi. Herkesin en büyük korkularından biri bu görüntülerin bir şekilde devlet tarafından kullanılmasıydı. Öte yandan bunun bir yanılsama olabileceğini fark ettik. Bu noktada dikkat etmemiz gereken arkadaşlarımızın özel hayatlarına zarar vermemeye özen göstererek kayıt almak, dolaşımı buna dönük şekilde düzenlemekti.

Sizi kaydedene kamera doğrultmak, orada olduğunuzu ve sizi göreni gördüğünüzü anlatmanın bir yolu. Elbette ki sizi kaydeden her polisin karşısına çıkıp görüntülerini gösterip orada olduğunuzu yüzüne söyleyemiyorsunuz fakat iktidarın gözetleyen taraf olduğu algısını yıkarak iktidarın oluşturduğu arşivi açık etmek, soruşturmalarda ve davalarda hangi görüntülerin hangi koşullarda kullanıldığını duyurmak oldukça büyük önem taşıyor.

Mücadelemizin doğru olduğunu bildiğimiz, arşivlemenin de hafızaya, tecrübemize katkı sunduğuna emin olduğumuz sürece kaydedilmenin hiçbir endişe uyandırmadığını, aksine üstünde oynayabileceğimiz, alay edebileceğimiz bir malzeme olduğunu söyleyebilirim.

Peki ya gelecek için direnişin görselleriyle ilgili bir plan var mı?


Halihazırda alanda kayıt yapan ve birbirini bilen insanlar olarak böyle bir girişimimiz olmasa da isteğimiz olduğu aşikar. Bir de buna alanda kayıt yaptığını bilmediğimiz insanlar eklenince elimizde nereden başlayacağımızı tam bilmediğimiz bir arşivleme projesi kalıyor. Kişisel arşivimden yola çıkarak bu hafızanın neye benzeyebileceğini, nasıl kategorize edilebileceğini düşünmeye çalışıyorum fakat bunun en güzel yolu yine kolektif çalışmak ve elimizdeki görüntüleri tanımak.

Kişisel arşivime dönerek bir şeyler üretmeyi, bu hafızayı tanımayı denediğim ilk çalışma Altyazı’nın Aşağıdan Yukarıya video serisi için hazırladığım Atlas oldu. H. Işık’ın hazırladığı Tanık ile birlikte geliştirildi, birlikte gösterildi. İki videoya/filme hazırlık sürecinde bu arşivle nasıl başa çıkacağımızı, arşivle ve arşivsiz nasıl hatırladığımızı sürekli sorgulasak da bu meteryali ve tecrübeyi en uygun şekilde nasıl birleştirebileceğimizi henüz bilmiyoruz. Bu konu ve bu konuya dair çaba harcama isteği beni fazlasıyla heyecanlandırıyor. Arşivimize geri döndüğümüzde orada olduğunu bilmediğimiz bir sürü materyal ile karşılaşarak tecrübemizi yeniden gözden geçirme fırsatı bulabiliyoruz. Arşivde kendine yer bulan görüntüleri gördükçe bunlar gibi daha fazla görüntünün de kaydedilmeyi, yaşanmayı beklediğini hissediyorsunuz.

*Haziran 2022

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button